"Seni bırakayım mı kanao?" Dedi tanjiro. Kanao ise bu teklifi çok hoş bulmasına rağmen kabul etmedi çünkü o ablası kanae ile gidecekti.
Telefonunu çıkarıp kanae ablasına yazdı.
Kanao: abla bizim işimiz bitti sizde hallettiniz mi işinizi?
Kanae: evet seni almaya geliyorum o zaman tanjiye söyle onuda bırakalım
Kanao: sordumda nezuko alcakmış.
Kanae: tamam geliyorum o zamanKanao telefonunu kapatıp kanaenin gelmesini bekledi. Geldikten sonra ise birlikte eve doğru yürüdüler.
"Abla ben bugün shinobu ablama yazdımda okumadı bile normalde aktif olur." Dedi kanao, kanae ablasının elini tutarken. "Ya şarjı bitmiştir yada sumilerle oynuyordur." Dedi kanae, kanaoyu sakinleştirmek için.
...
Eve az kalmıştı. Hatta ablamla çatısını görebiliyorduk. Aslında shin ablamın neden cevap vermediğini merak ediyordum. Oldukça sıcak bir gündü. Bu yüzden hepimiz kan ter içinde kalmıştık.
Eve dahada yakınlaştığımızda dudaklarım aralandı. "Kapı neden açık?"
Ablam duraksadı. İlk yalan mı yanlış mı diye kontrol etmişti çünkü gözlerim biraz az görüyordu, telefona bakmaktan. "Eh.. sanırım sıcaktan değil mi?" Diye sordum. İçimde neden olduğunu bilmediğim bir korku vardı.
Ablam bir anda elimi kapıp koşmaya başladı. Bir iblis avcısı bu kadar hızlı koşuyorsa bir hashirayı tahmin bile edemiyordum. Ne kadar elimi sımsıkı tutsada neden koştuğumuzu bilmiyordum.
Hala ona yetişememiştim.
Konağa dahada yaklaştığımızda Kapıda ki kanıda gördüm. Şok olmuştum. Demek o yüzden ablam bu kadar hızlı koşuyordu. "A-abla.. s-sorun ne?" Dedim.
"sessiz ol. Oraya vardığımızda sessiz ol." Dedi ablam. Çok korkmuştum. Ya ablama bir zarar geldiyse? Ya bir iblisse? Yoksa bir ayı mı?
Konağa vardığımızda ablam duraksadı ve önüme geçti. "Burada kal. Hatta mümkün olduğunca uzağa git. Koşabildiğin kadar koş. Buradan git." Dedi ablam.
Ablamı 2. Defa bu kadar ciddi görmüştüm. Ne yapmam gerekirdi?
Onları burada bırakamazdım. "Ama a-" sözümü tamamlayamadan ablam içeri girdi. Ne yapmam gerek bilmiyordum.Sadece evin arkasına saklanmayı tercih ettim.
Kanae
İçeride ne olduğunu bilmiyordum. Her ne olursa olsun kanaoyu korumalıydım. Ona burayı terketmesini söyledim. Ben onu her türlü bulurdum. En fazla nereye gidebilirdi ki? Hem bir iblis avcısı adayı. Her türlü bulunurdu.
Tam birşey söyleyecekken içeri girdim. Kapıdan onun göremeyeceği şekilde baktım. Koşmaya başladı ama konağın arkasına doğru.
Ha? Ne olmuş burada?! Telefonu yere düşmüş. Shinobu telefonunun zarar görmemesine oldukça dikkat ederdi. Bir anormallik vardı, ve yerdeki kanları görünce kanım dondu.
Kanlar mutfağı gösteriyordu. Mutfağa doğru yöneldiğimde, yerdeki kanlı bıçak, adanın yanındaki kanlı bir şekilde yatan shinobu ve mutfağın girişindeki kırılmış üstü kanlı cam parçaları.
Şoka girmiştim. Ne yaşandı burada? Bir intihar mıydı? Bir iblis miydi? Shinobunun intihar etmek için sebebi yoktu ki?! "A-abla?!" Arkamda duran kanaoyu gördüm.
"Hemen birşeyler yap ara kanao! Durum kötü!" Dedim. Shinobunun yanına gidip ona kalp masajı yapmaya başladım. Göz yaşlarımı tutamıyordum.
Yaşıyordu ama nefes almıyordu. Ağızdan kanlar damlıyordu. Göğüsündede kan vardı. Uzun süre geçmeden kanao yanıma gelip ağlamaya başladı.
"Buralarda hastane bulamayız. Onu şehire götürmemiz lazım! El arabasını hazırla! Shinobuyu sırtıma alıp geliyorum!" Dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin yasağı •giyushino•
Fanfiction"nerden bileyim doğruyu söylediğini?" "Yaşıyorsun."