ADEN ZERRİN
Bir odaya tıkılmıştım ve delirircesine ağlıyordum. Telefonu arıyor ama bir türlü ona ulaşamıyordum. Odamın kapısı açıldı ve içeri giren kişiye baktım. İçeri giren kişiyi tanımıyordum. İçeri şık bir şekilde giyinmiş, benim gibi kızıl saçlı ama gözleri kahvenin en koyu tonlarındaydı. "Selam güzel ablacığım, nasılsınız? Annemizin koltuğunu çaldın mutlu musun sürtük!" Beni saçlarımdan çekip en üst kata sürükledi. Pencereye sürükledi ve pencereyi açtı. Gözlerini kapatıp açtı. Açınca gözlerinde ateşin rengi ortaya çıktı. Altımda bir şeylerin canımı yakması ile başımı eğdim. Altımda bacaklarımı lotus şeklinde açmıştım ve ateşin beni yükselttiğini hissettim. Hıçkırıklara boğulmuştum. Duyduğum ses ile arkamı döndüm ve arkamda sarışın ama bir o kadar da yakışıklı bir erkek duruyordu. "Sarah!" Altımda ateşin çekildiğini ve yere kapaklanacağım sırada rüzgarın oluşan etkisi ile karşımda ki çocuğun göğsüne yapıştım." Ya siz beni ne sandınız amına koydukların, ben sizin oyuncağınız mıyım! Yeter artık, yeter! Hamileyim ben!" Adam olduğu yerde kalakalınca karşımda ki kadın bana kahkaha atıp konuştu. "Sürtük diye boşuna demiyorum." Sinirden kadına yürüyüp yanağına vurdum. Arkamdan adam bana seslendi. " Ayağını yere vur ve 'sasie de vana dasir' de." Sözleri tekrar ettim ama aklımda bir hayalim vardı. Keşke bu kadının ayaklarına dallar dolaşsaydı. Ayaklarımı yere vurdum ve tekrar ettim sözleri. Gördüğüm görüntü ile şok oldum. Karşımda ki kadının bacaklarına dallar dolanmaya başlamış, dilinden yaprak çıkıyordu. Adam gelip ellerimi tuttu. "Abla." Dedi gözlerinde küçük göller oluştururken.
Yirmi üç yıllık ömrümde bir kere göl oluşturmamıştı bu maviler çünkü hepsi ben tam on bir yaşıma bastığımda hepsi kurumuş,çöl olmuştu. On üç yaşımda babam tekrar o kuru gölü kazmış su serpmiş gidişinde ise tekrar en kötü halde kurutmuştu sonra Mahra denen şerefsiz gelip o gölü sulaklaştırmış ve tekrar bir daha hiç su almayacak şekilde kurutmuştu bir daha da ıslatan olmamıştı ve tıpkı benim kalbimde ki sevgiyi oyuncak edip katili oldukları gibi. Tıpkı beni sevmeye çekinmiş babam gibi. Kız çocukları eğer baba sevgisi görmez ise onları seven erkeklerin değerini bekleyip onlardan aldıkları ilk ilgi ile onları babalarından ayırıp onlara değer verirdi ve en sonunda üzülen taraf yine kadın olurdu. Bende sevdim ve zarar gördüm.
Sanrı denen adam bana daha sıkı sarıldı. "Ben sizi tanımıyorum."
"Ben kardeşin Sanrı, Aden."
"Benim kaç tane kardeşim var? Maşallah annem yaparken hiç üşenmemiş." Dedim alaylı bir ses ile. Sanrı kahkaha atıp bana baktı. "Üç tane kardeşin var. Samira, Sarah ve ben Sanrı. Hoşgeldin kendi cennetine abla." Ona sıkı sıkı sarıldım. Benim kardeşim vardı. Belki ikisi düşmanımdı ama bu çocuk düşmanım değil meleğim gibiydi. " Efendim Mahra Saye gökyüzünü zorluyor, gücüne yetişemiyoruz eğer fazla zorlarsa bu Aden'in felaketi olur."
Mahra mı? Mahra benim için mi gelmişti. "Sevgilin gelmiş duydun mu?"
"O benim hiç bir şeyim." Dilini üç kere damağına vurdu ve konuşmaya başladı.
" Hayır Abla. O Eflin'in ve Araf'ın babası." Kaşlarım çatıldı. Mahra'nın başka bir insandan da mı çocuğu vardı? Dolan gözlerime engel olamadım ve dizlerimin üstüne çöktüm. "Abla sen Mahra'nın ilkiydin, senden önce kimseyle birlikte olmak değil eline bile dokunmadı." Başımı yere eğmedim ama Sanrı'nın yüzüne de bakamadım. Biri içeri girdi. Bu Talya'ydı. Annem bile olamamış Talya Asmin. "Siktir git!"
"Ah Aden, sen küçüklüğünde de böyleydin. Yaramaz bir erkek çocuğu gibi davranmayı çok severdin. Ağzından küfür eksik olmazdı. Ağzına az mı biber sürdüm ben." Koskoca bir kahkaha atmayı eksik etmedi. "Talya bas git!"
"Düzgün konuş benimle Aden. Ses tınına dikkat et!" Dedi bana yürüyüp çenemi tutarak. "Şimdi o güzel dudaklarını arala ve özür dile." Çenemi ondan kurtardım ve yüzüne tükürdüm. Sanrı bana doğru yaklaştı ve annemi geri çekti. " Yeter!" Dedi Sanrı. "Anne senin Aden'e ne yararın dokundu da sen şimdi ona bu şekilde dokunabiliyorsun?(!) Aden sırf aramızdaki en güçlü muhafız diye onu seçtin çünkü onun gücüne ihtiyacın var! Aden artık her şeyi biliyor anne!"
"Sen kimsin Sanrı benimle böyle konuşuyorsun?!"
Anında içerideki tabloyu biri zorlamaya başladı en son gri bir rengin köşke hakim olduğunu gördüm. Annem tabloyu açıp içerisinden Mahra' nın geçmesine yardım etti. İçeri giren Mahra'ya korku dolu gözlerle baktım. Çığlık atıp, pencereye yaklaştım. Mahra güçlü bir madde ile beni kendine çekti. Belimden tutup kucağına aldı beni. " Sen ne yapıyorsun!" Mahra beni bir hışımla duvara çekip kaçmaya yeltendi. Annem bana engel olacağı sırada Sanrı annemi bir güç ile tuttu ve hissettiğim düşme hissi ile gözlerimi yumdum. Hissettim. Bulutların yumuşaklığını, Gökyüzünün kutsallığını ve daha fazlasını ben hissettim. Mahra beni kucaklayıp köprücük kemiklerime kafasını soktu. "Cennet bahçem." Dedi yanaklarından süzülen yaşları umursamadan. Suratımda hiç bir ifade oluşmadı. Ona küçümseyici bakışlar attım. Sonunda başımı omzuna koydum ve Paçuli ve Mine'nin birleşimi olan parfümünü sürmüştü. Kokusunda kaybolurken kaç saniye ya da dakika içerisinde uykuya daldığım bilmeden uykunun en güzel karanlığına gömüldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aden (SEZON ARASI)
JugendliteraturBir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi değişmezdi. Bir telefon araması ile hayatı yerle bir olan Aden'in geçmişi hiç bir zaman rahat bırakma...