"Anne!" Aden'e doğru koşan bir kız çocuğu vardı. Aden yere eğilip onu sarmaladı. "Sara! Buradayım bebeğim!" Aden konuşmaya devam etti. "Sara bak anneciğim baban geldi." Sara genç adama doğru koştu. Aden ise yürüyordu. Adam elini Aden'in beline yerleştirirken küçük kızın yanağını öpüyordu. Aden genç adam kızı bırakınca dudaklarına usul bir buse bıraktı genç adamın. "Hoş geldin."
"Çok fazla hoş buldum." Dedi genç adam.
"Anne!" Sara'nın ağzından akan kana baktı.
***
"Doktor bey hastanın kalbi duruyor!"
"Defibrilatörü hazırla!"
"Hazır!"
Basınç-1
Basınç-2
Basınç-3
Aden'in kalbi atmaya başladı.
🌑
ADEN ZERRİN
Kaç gündür buradaydım hiç bilmiyordum. Başım dönüyor, yoğun miktarda midem bulanıyordu. Midem yanıyordu ve halsiz hissediyordum. Belim ve kasıklarımda çok fazla acı hissediyordum. Yanımda kimse yoktu. Kapım çalındı. İçeri giren Asır'dı. Ağlamıştı. Gözleri o kadar kırmızıydı ki kan oturmuştu. Çoğunu içine atmıştı bu kanda onun göstergesiydi. Göz yaşı eğer vücut içerisinde içe akıtılırsa, az ağlarsa bir insan göze ancak o zaman kan oturmuş. İçine atmıştı. Uykusuz kalmıştı. "Aden vuruldun..." Yutkundu. Adem elması öne çıktı. Bana sarıldı. Sanki bana dokunamadığı günlerde ki ihtiyacını şimdi karşılıyordu. Hastane elbiseme gelen yaşlarla ağladığını ve içini boşalttığını anladım. "Bu elbise sana yakışmadı cennetim." Dedi Asır yüzünü kaldırıp, yüzümü avucuna alırken. Yana kaydım. Yüzüne ufak bir tebessüm kondurdu ama bu tebessümü çok kırıktı. O an gözlerine baktım. O kara harelerden binlerce duygu geçti. Aşk, sevgi, üzüntü, acı, kırgınlık, öfke... Nice duygu vardı o güzel harelerde...
"Ben oraya sığamam ki." Dedi tebessümü solarken. Ellerine baktım. Gülümsedim. Asır beni görmüş olacak ki ellerine bakıp konuştu. "Bunlar senin için." Dudaklarımı yalayıp konuştum.
"İçinden Snickers çıkart, paketi aç ve bana ver."
"Emriniz olur madâm." Dedi önümde eğilirken. Odamın kapısı çaldı. "Gelme!" Diye bağırdım. Kapım açıldı. "Sana gelme dedim anlamıyor musun beni?(!)" Mahra'nın odamdan içeri girdiğini gördüm. "Çık git odamdan." İçeri giren bu sefer doktor oldu. "Aden Hanım tedavi olacaksınız. Rica etsem siz odadan çıkar mısınız beyler?" Asır poşetleri yanıma bırakıp odadan çıktı. "Buyurun neden geldiniz, bir sorun mu vardı?"
"Aden Hanım beylerin yanında söylemedim ama hamile olmanızda şüphe ediyoruz. Bu imkansız çünkü tam da döl yatağınızın* üzerinden, zigotun* üzerinden vurulmuşsunuz. Hamile kalmışsanız da bebeğinizin ölmesi gerekiyor. Sizde hamilelik göstergeleri de bulunuyor ayrıca." Doktor benimle konuşurken elim karnıma gitmişti bile. "Şimdi, bakın lütfen."
"Karnınızı açabilir misiniz?" Su bazlı jeli bana uzattı. İki damla alıp karnıma sürdüm. Ultrason aletini karnımda hissettiğim an kısa bir ürperti yaşadım. Yavaşça gezdirdi doktor onu karnımda. Kısa bir süre sonra beklediğim haberi aldım. "Aden Hanım hamilesiniz." Gözlerimi yumdum. Doktor konuşmaya devam etti. " Bu nasıl olur?"
"Aden Hanım inanın ki bu bir mucize. Tanrı sizi kollarının arasına almış." Kırgınca gülümsedim. Camdan Mahra'ya takılı kaldım. Gözlerimi yumdum, göz yaşım yanağımdan boynuma doğru yol aldı. Tanrı beni kollarının arasına almamıştı. Tanrı benimle sadece eğleniyor, umursamadan eziyordu beni. Doktorun verdiği peçete ile göbeğimi sildim. Doktor bana bir görsel vermişti. Minicikti. Yutkundum. Ağzımdan tek bir kelime bile çıkmadı, çıkamadı, çıkamıyordu. İçeri girdi Mahra. Ultrason görüntülerini sakladım. Mahra kaşlarını çattı. "Neden sadece ultrasona baktınız? Kız hamile değil, vuruldu.
"Zaten vurulduğu için ultrasona baktık. Her hangi bir terslik var mı diye baktık."
"Anladım." Dedi gözü karnımdaki elime giderken. "Sen nasıl benim yüzüme bakabiliyorsun Tanrı aşkına!" O sıra da Asır içeri girdi. "Cennet," Dedi tatlı bir gülümseme ile, bu Mahra'nın zoruna gitti. Asır' ı sürüklemeye başladı. " Sen nesin?(!)" Mahra'nın seslerini duydum ve bunlar duyduğum son sözlerdi...
MAHRA SAYE
" Sen nesin?(!)"
"Size benzeyip şerefsiz olmayan bir kulum işte." Bunu söylerken sırıtıyordu piç. "Bende tanıtayım kendimi dilersen çünkü sen beni çok yanlış anlamışsın. Ben Mahra Saye, senin gibi yetimhane köşelerinde sürünen bir piç olmayan Mahra Saye'yim. Kul değil, Mahra Saye." Gözlerinin dolduğunu gördüm bu bana keyif veren en büyük olaydı. Yüzüme yumruk attı ama yerimden kıpırdamadım. Sabretmeye çalıştım ama en son sinirlerime hakim olamayıp yüzüne bir tokat atınca yüzü yana döndü. "Bir daha asla bana el kaldırma Ezel yoksa annenden çıktığın yere geri girersin!" Sustu. Bende sustum. Sinirle oradan hızla Aden'in kaldığı odaya girdim ama Aden yoktu. Odanın dört köşesinde onu aradım. Sadece onu. Bulamadım, gitmişti ya da götürmüşlerdi. Kısasa kısas. Gözlerimi yumdum ve gökyüzünü, Aden'in yanını hayal ettim. Havaya kalkmaya başladığımı hissettim. Aden' e doğru yol almaya başladım. Ellerimi yumruk hale getirdim. Düşme hissi ile gözlerimi açtığımda Aden'de değil Günah Cennetine gelmiştim. Etrafa baktım ve insanların yandığını bazılarının ise açlıktan girdiği halleri gördüm ve midem bulandı. Phaldor'u* gördüm ve yanına ilerledim. "Phaldor nasılsın dostum?"
"İyiyim Aden'in koruyucusu, sen nasılsın?"
"Bende iyiyim. Ben Aden' e gidecektim ama burada düştüm. Neden olduğunu biliyor musun?"
"Aden Cenneti kapatıldı Mahra." Yutkunamadım. Duyduğum o cümle ile gözlerim açıldı ve ben asıl o zaman öldüm. Aden Cenneti gökyüzünün üçüncü katmanıdır. En kolay ulaşabildiğim yerdi orası ama Aden o cennete gidene kadar...
Ölümle yaşam arasında bir çizgideydim. Araftaydım ve ben nereye gideceğimi bilmiyordum. Günahkarları izledim. Kendi günahlarımı izler gibi onları izledim, izledim ki dersin en alasını alayım diye ama alamadım çünkü aslında kendi dersimi kendim veriyordum.
Çoğu insanda da böyleydi çünkü insan başkasından gördüğünde değil kendi yaşadığından ders alıyordu.
Oturdum buluta. Yardım dilendim ondan ama o beni dinlemedi. Öfkelendim ve ayağa kalktım. Bağırdım. Bulutlar çöktü ve ben tek kaldım. Günahkarlar yavaş yavaş yolculukları için uğurlandılar ateşe. Çöktüm ve ağladım. Gökyüzünden dökülen sulara baktım. Anladım. Aden'in göz yaşı döktüğünü anladım ve daha çok bağırdım. Gökyüzü aralandı ve şimşek çaktı. Gökyüzünün içinden, Aden Cenneti'n d e n inen bir insan vardı. Gözlerini yummuş, bir elinde kılıcını tutuyordu. Yanıma indi ve bana baktı. Bu Sanrı'ydı. Silahım yoktu ve arkamdan birine el işareti yaptı. Adam getirip kılıcı elime verdi ve aldım. "Asla savaşta bile haksızlık yapmam Mahra, bu beni korkusuz gösterir." Dedi nispet eder gibi. Göz kırptı ve ben dayanamadım kılıcı ona saplamak istedim ama o ani bir hareketle beni düşürdü ve bulut açılarak beni içine çekti.
Merhaba Adenlerimm:) Yeni bölüm yayımda. Multimedya da ki görsel Sanrı Çelik' e aittir. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın:) Hepinizi çok seviyorumm iyi ki varsınız:))) 1 ay sonra en güzel şekilde size dönmem ve bana dönmeniz dileğiyle:) Hepinizi çok seviyorum iyi ki varsınız tekrar ve okuduğunuz için teşekkür ederimm:) Yanında yıldız olan bazı kelimeler var onların anlamı aşağıda verilecektir.
Döl Yatağı: Anne rahmi, bebeğin geliştiği ve büyüdüğü yer.
Zigot: Olgunlaşmamış ve anne karnında büyüyen yeni oluşmuş varlık.
Phaldor: Kehanet meleği olarak bilinir.
Hepinize tekrar teşekkür ederimm:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aden (SEZON ARASI)
Roman pour AdolescentsBir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi değişmezdi. Bir telefon araması ile hayatı yerle bir olan Aden'in geçmişi hiç bir zaman rahat bırakma...