Sen bana
Sen desen de, demesen de olur.
Ama ben sana sen diyeceğim.
Düşün dur.☾
Dün geceden beri dönüp durduğum yataktan doğruldum. Minho yüzünden gözüme uyku girmemişti.
Saçma sapan tavırları sinirlerime oturmuştu ve birkaç saat sadece sinirli olduğum için gerisinde ise düşündüğüm için uyuyamamıştım.
Yaklaşık yedi aydır şuan olduğumuz haldeydik. Bunu başlatan da ikimizdik devam ettirmek isteyen de. Devam ettirmeye karar verirken ise aramızda bu şekilde saçma sapan kavgalar döneceğini bilmiyorduk.
Çünkü ne ben onun için bir şeydim ne de o benim için.
Beni sinirlendiren şey ne yapmam gerektiğini söylemeseydi ki, bu tamamen onun düşüncelerine göreydi.
Arkadaşlarımı da onun istek ve ihtiyaçlarına göre yönlendirecek değildim.
"Belki ben fazla takılıyorumdur" Diye düşünüp dursam da hayatımda söz hakkına sahip olmayan biri olduğunu hatırlayınca, haksız değilim.
Derin bir nefes verip yataktan kalktım ve gözlerimi ovaladım. Parmağımdaki minik sargıyı çözüp sarı minik ay dövmesine baktım ve hafifçe gülümsedim.
Yataktan kalkıp önce lavaboda işlerimi hallettim, sonrasında ise giyinmek için odama geçtim.
Siyah sıfır kol tişört ve mavi, çok dar olmayan kotumu seçip hızlıca üstüme geçirdim.
Siyah uzun saçlarımı tarayıp arka kısmı topladım ve önleri açıkta bıraktım. Son olarak birkaç yüzük ve küpe takıp telefonumu alarak alt kata indim.
"Ice as a cream.."
Ağzıma dolanan şarkıyı minik mırıltılar eşliğinde söylerken dolaptan atıştırmalık bir şeyler çıkardım.
Birkaç lokma atıştırdıktan sonra telefonumu arka cebime koydum ve ceketimi alıp evden çıktım. Otobüs beklemek istemediğim ve hava da güzel olduğu için bisikletimin tekerleklerini kontrol ettim.
İkisinin de sağlam olduğuna kanaat getirip bisikletime atladım ve galerime doğru sürdüm.
Yaklaşık iki aydır içi dağınık ve perişan bir şekilde duruyordu. O gece beni dövdüklerinde geri gitmeye korkup ara vermiştim, şimdi ise oldukça toparlanmış ve cesaretli hissediyordum.
Galerimin önüne geldiğimde bisikletimi kilitledim ve cebimdeki anahtarı çıkardım.
"Sikeyim ya"
Kapıyı açıp içeri girdiğimde güzel bir manzarayla karşılaşmadım. Dağılmış olduğunu biliyordum fakat bu kadar da değil.
Kapıyı arkamdan kapatıp ellerimi belime yerleştirdim. Nereden başlasam diye düşünürken önce çöp olmuş tabloları kaldırmaya karar verdim.
Ceketimi çıkarıp bir kenara koyduktan sonra saçlarımı tekrardan bağladım, bu sefer önde de bırakmayacak şekilde hepsini toplamıştım.
İlk tablomu kenarlarından tutup zorla da olsa yerinden çıkardım ve yere bıraktım. Tok bir ses çıkarken ellerimi birbirine çarptım.
"Hadi bakalım.."
Tek tek bütün tabloları çıkartıp aynı tarafa attım. Yaklaşık yirmi tablo çöp olmuştu ve çoğu uzun uğraşlar verdiklerimdendi.
Bu saatten sonra yapabileceğim tek şey burayı adam etmekti.
Kolumla alnımı silip arka tarafa geçtiğimde önden tıkırtılar geldi. Kaşlarımı çattım ve kapıdan dışarıya doğru bakmaya çalışırken yerde gördüğüm tahta parçasını aldım.
"Hyunjin"
Minho'nun sesini duyduğumda derin bir nefes verdim. Göz devirip tahta parçasını yere attım ve diğerlerinden daha büyük olan tabloyu tuttum.
Kapı açılınca göz ucuyla içeri giren Minho'ya baktım. Önüme döndüm.
Hiçbir şey söylemeden tablonun diğer yanına geçti. Birlikte tutup yerinden çıkarttığımız tabloyu girişe kadar taşıdık, ardından diğerlerinin yanına attık.
"Teşekkürler. Neden geldin?"
Minho ellerini cebine koyup derin bir nefes aldı ve verdi. "Konuşuruz diye"
Kenarda duran çöp poşetini alıp açtım, yerdeki kırık tahta ve vam parçalarını tek tek içine doldurdum.
"Dün akşam açık konuştuğumu düşünüyorum"
Açık konuşmuştum. Söylenecek bir şey yoktu.
Kafasını aşağı yukarı sallayıp eğildi ve benimle birlikte tahta parçalarını toplamaya başladı. Bu onun özür dileme yöntemiydi.
Bir şeyleri sözlü olarak ifade etmek Minho için hep zordu, kendi söylemese bile geçtiğimiz aylarda bunu anlayabilmiştim.
"Haklısın" dedi. "Haddini asıl aşan da bendim. Gereksiz bir yükselmeydi"
Kafamı aşağı yukarı sallarken onu onayladım. En azından hatasını bilmesi güzeldi, bu şekilde bir şeyleri halledebilirdik.
"Güzel. Bunu hallettiğimize göre yardım et bana"
Bir şey söylemesini beklemeden ayağa kalktığımda o da peşimden kalktı. En azından bu koca yeri tek başıma temizlemek zorunda kalmamıştım.
Kısa bir iş bölümünün ardından ikimiz de bir tarafa ayrılıp yavaşça temizlemeye koyulduk. Yerdeki pislikler kırık tablolar ve cam parçaları.
Hepsi sırasıyla temizlendi. Geriye hiçbir şey kalmadığında ise bizde bitmiştik.
Minho yorgunca yere oturunca bende yanına yerleştim. Elimdeki mendil parçasıyla yüzümdeki teri sildim.
"Parmağını yeni gördüm"
Minho parmağımdaki ay dövmesine ithafen konuşunca omuz silktim. Zaten küçük, üstüne üstlük sarıydı. Fark etmesini beklemiyordum.
Birkaç dakika yerde dinlendikten sonra ayağa kalktım.
"Devamını yarın hallederim ben. Yardım için teşekkür ederim"
Ceketimi alıp Minho'ya döndüm. "Aç mısın?"
Biraz düşünüp "hayır demem" diyerek oturduğu yerden kalktı. İkimiz de eşyalarımızı alıp galeriden çıktık. Kapıyı kilitledim ve bisikletimden çok uzaklaşmamak adına yakınlardaki bir kafeyi işaret ettim.
"Şurada yiyelim"
Kafasını aşağı yukarı salladı. Birlikte kafeye girip istediğimiz yemeklerden sipariş ettik, ardından konuşmadan ikimiz de yemeğimizi bitirdik.
Yaklaşık bir saat kafede oyalanıp hesabı ödeyerek çıktık. Sanat galerisinin önüne doğru yürüyüp bisikletimin kilidini çözdüm.
"Gelmek ister misin," Minho konuştuktan sonra kafamı ona çevirdim ve cümlenin devamını bekledim. "bana?"
Dudaklarım ufak bir sırıtma ile havalanırken dudaklarımı büktüm ve omuz silktim.
"Bilmem," dedim. "gelir miyim, sana?"
İfadesiz suratında minik bir sırıtış kendine yer ettiğinde tişörtünü kavrayıp kendime doğru çektim. Yüzü yüzüme yaklaşınca dudaklarına doğru verdim nefesimi, ardından mırıldandım.
"Bara gitmeye ne dersin?"
Gözlerini dudaklarıma değdirip geri çekti.
"Olur derim"
Kocaman gülümseyip yakasını bıraktım ve bisikletime binip ayağımı pedala koydum.
"Akşam sekiz, aynı yerde bekleyeceğim"
Bir şey demesini beklemeden sürmeye başladım.
☾
Yorum sınırı koymama 🤏 kadar kaldı 😠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
middlemist, hyunho
Fanfictionİkimiz de herkes gibiyiz, Çırılçıplak olduğumuz zaman. [170623]