5.Bölüm

451 31 1
                                    

Ateş Yıldırım'ın ağzından

Ne gerek vardı bu hafta sonu gelmeye. Benim görev yerim daha yeni belli olmuştu, ben daha bu hafta gelmiştim. Ben Ateş Yıldırım, Tufan Albay benim görev yerimi Hakkâri'ye aldırmıştı. Nasıl yaptı bilmiyorum ama yaptı bir şekilde. İlk başta askeriyede olmayacaktım. Başka bir askerle dağa çıkıp Harun denen teröristin işini bitirecektik. Ama şuanda izinde olmam gerekiyorken kardeşimin anlık kararı ile Hakkâri'ye gelmesi üzerine evini taşıyorum. 1 ay daha kalamadı İtalya'da. Allah'tan bizim timdekiler yardım ediyor da hızlı bitecek işimiz.

En son eşyaları da yerleştirdiğimizde saat 12 ye geliyordu. Bütün evi bir günde taşıdık bu yüzden doğru düzgün yemek de yiyemedik. Çocuklara burda kalalım, dışarıdan yemek söyleriz diye sordum ama kabul etmeyip evlerine gittiler. Bende karnım baya acıktığı için evden çıkıp eskiden tanıdığım olan Ali abiden köfte ekmek yemeğe gittim. Bir beş dakika sonra yürürken ara sokaklardan birinden kavga sesleri geliyordu. Herhalde sarhoşlar birilerine saldırmıştır diye düşünmüştüm. Bu düşüncem sokağın başına gelince kafamdan uçup gitti. Çünkü bir kadın 4 adamı tek başına çok rahat bir şekilde hallediyordu. Önündeki adam yerde bildiğin can çekişiyordu büyük ihtimalle ilerde çocuğu olamayacak. Bıraksam gitsem sıkıntı dahi olmazdı ama Türk askerine arkasında adam bırakmak yakışmazdı hem de biraz eğlenceden birşey olmazdı herhalde.

"Yardım lazım mı hanım efendi?" sorumla birlikte benim tarafıma dönmüştü. Şaşırmıştı, birinden yardım beklemediği aşikardı. Yüzünü tam görmüyordum ama boyu uzun ve bir kadına göre yapılıydı.

"Sormadan girseydiniz daha yardımcı olursunuz bey efendi." dedikten sonra karşısındaki adamı dövmeye devam etti. Daha fazla beklemeden omzumdaki ceketi kaldırımda duran telefon ve cüzdanın yanına bıraktım. Büyük ihtimalle bu kadınındı eşyalar. Ceketimi bırakırken arkamda bir hareketlilik hissettim. Temkinli bir şekilde arkamı döndüm. Adamların üçü kendine gelmiş önümde dikiliyorlardı. Oyalanmadan karşımdaki adamlardan birine sağlam bir yumruk attım. Tam diğeri saldıracakken arkalarından o kadın yaklaştı ikisini de kafalarından tutup birbirine vurdu birkaç kez. Biri bayıldı diğeri hala kendindeydi. Tam ona da yumruk atmıştı ki siren sesleri gelmeye başladı. Ben çoktan kalan adamı yere sermiştim. Kadın bir bana birde yerdeki adama baktı. Polislere iki saat neden kavga ettiğimizi anlatmak yerine kaçmak kafama yatan en iyi fikirdi.

Düşünmeden kadının elini tuttum, ne de olsa onun karakoldan çıkması benden daha zordu o da istemezdi yakalanmak. Elini tutunca ilk bir afallasa da hemen kendine geldi. Yüzüme anlamak ister gibi bakıyordu. İnşallah sapık sanmamıştır.

"Eğer şimdi kaçmazsak peşimizi bırakmazlar." dediğim ona da mantıklı gelmiş olmalı ki itiraz etmedi ve eşyalarımızı bıraktığımız yerden alıp koşmaya başladık. Ara sokaklara girip izimizi kaybettirdik. Caddeye yakın bir yerde durup soluklandık. Gerçi ben yorulmamıştım alışık olduğum için ama o kadın alışık olmayabilirdi. Belkide alışıktı yapısından dolayı düzenli spor yaptığı belliydi. Belki muhabbeti açılır da mesleğini sorarım diye akımla not ettim.

Tam lambanın altında olduğumuz için yüzünü görebiliyordum. Yakından daha da yapılı olduğunu fark etmiştim. Nedense dikkatimi çekmişti. Gözlerim vücudundan sonra yüzüne ve saçlarına takıldı. Yüzü ayrı temiz, saçları farklı güzeldi. Saçlarının rengi parlak kırmızıydı ve ona çok yakışıyordu. Hemen kendime geldim. Resmen kadını süzmüştüm. Ben kendime geldim dedim ama gelememiştim. Çünkü ellerimiz hala birleşikti benden önce davranıp elini sakince çekti.

"Bu saatte ne işiniz var hanım efendi. Başınıza birşey gelebilirdi diyeceğim ama ben gelmesem de 4 adamı tek başınıza indirebilecek gibiydiniz." dediğim ile yüzünde bir gülümseme olmuştu. Ama kısa sürede kayboldu. Keşke tekrar gülse diye geçirdim içimden.

GELECEĞİNİ YAZMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin