Hastanedeyken günlerim o kadar boş geçiyordu ki, tek yaptığım sabahtan akşama kadar oturup duvarı izlemek
ve düşünmek oluyordu.Düşündüğüm tek şey ise buradan çıkınca ne olacağıydı. Polisler gelmiş ancak ifademi alamadıkları için hastaneden çıkana kadar beklemek zorunda kalmışlardı.
O zaman işaret dilini henüz bilmediğim için yanımda her zaman bir kağıt kalem bulunduruyordum.
Bu yüzden işaret dilini öğrenince her
şey biraz daha kolaylaşmıştı benim için.Kendi dilim vardı ve kendimi ifade edebiliyordum, tabi her şey bu kadar toz pembe değildi...
Yetimhaneye geldiğim ilk ay o kadar çok yanlış anlaşılma yaşamıştım ki, artık insanların neyi nasıl anlayacağını bilmeden hareket etmek istemiyordum.
Çünkü insanların beni yanlış anlaması anlamamasından daha kötü hissettiriyordu beni.
İnsanlar işaret dili bilmeyebilirdi, bende bu olaydan önce bilmiyordum ve karşıma biri çıksa yardım edemezdim belki, ayrıca insanlar beni anlamadığında yazarak da iletişim kurmaya çalışıyordum ve derdimi bir şekilde anlatıyordum insanlara.
Ama bazı insanlar yanlış anlamaya
o kadar meyilliydi ki...Kantinden suyu alıp parasını bıraktıktan sonra koşarak üst kata çıkarken hocanın gelmemiş olmasını umuyordum, okula biraz geç gelmiş olsam da daha zilin çalmasına on dakika var diye su almaya inmiştim
ve biraz sıra olmasına rağmen yetişirim diye beklemiş ancak suyu zil çalınca alabilmiştim. Giriş kata ulaşıp bir kat daha çıkarken içimden dua ediyordum.Dün Uzay özelden mesaj atıp söylemişti hoca geç kalınmasını sevmiyor diye.
Bende sevmiyordum geç kalmayı
zaten ama geç kalacak bu günü mü bulmuştum gerçekten?Nefes nefese sınıfın kapısına ulaştığımda bir süre nefesimi
düzene soktum ve kapıyı çaldım.Acaba duyulmadı mı diye bir daha çalacakken 'gir.' sesini duydum ve
içeri girdim.Herkes ayakta olduğundan hocanın yeni geldiğini anlamam uzun sürmemişti ama hoca bunu umursamadan kızınca bana bakıyordu.
Derse geç kalmak zaten hoş görülen bir şey değildi, bir de bunu takıntı etmiş bir hocanın dersine geç girmek kesinlikle sorumsuzluk olarak görülürdü.
Özür dilemek için ellerimi kaldırmıştım ki hoca sinirle konuştu.
"Ne yapıyorsun? İndir o ellerini. Hem derse geç kalıp hem de saçma sapan davranıyorsun. Okul daha yeni başladı diye fazla gevşeksiniz galiba!"
Doğru ya, ne bilsin benim işaret diliyle konuşmaya çalıştığımı...
Ellerimi indirdim ve tam tahtanın önünde beklemeye devam ettim,
hocanın beni azarlaması bitene kadar."Git izin kağıdı almadan gelme! Yok yazıyorum."
Kafamı sallayıp sınıftan geri çıkarken kapıyı kapattım ve müdür yardımcısının odası nerede diye düşünmeye başladım. İzin kağıdı
için müdüre gidecek halim yoktu.En sonunda nöbetçiye sormaya karar verdim... ki bence bu iyi bir fikir değil.
Bu yüzden kendim aramaya karar verdim ve beş dakikanın sonunda buldum. Sevinip kapıyı çalarken bir
ses gelmeyince bir daha çaldım ve
içeri girmeye çalışınca kapının kilitli olduğunu gördüm.Şimdi daha adını bile bilmediğim diğer üç müdür yardımcısının odasını aramalıydım galiba?
Müdür okula geldiğim ilk gün herhangi bir sorun olursa müdür yardımcısına söyleyebileceğimi ve dört tane müdür yardımcısı olduğunu söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahraz
Teen FictionHiç bir zaman anlamamıştı gemilerin denizde nasıl yüzdüğünü. Ahraz, dilsiz demek.