Okuldan çıktığım gibi en yakın markete giderken ne alacağımı bir kez daha düşündüm.
Bugün cuma günüydü ve yarın Yağmur Hoca ve annesiyle pikniğe gidecektim.
Ama elim boş gitmek istemediğim için bir şeyler almam lazımdı.Markette gezinip hem uygun fiyatlı hem de çok sağlıksız olmayan bir şeyler arıyordum ki aklıma neden salata yapmadığım geldi.
Evet, evim mutfağım ya da benzer bir şeyim yok ama yemekhanedeki ablalar beni tanıdığı için bir kere yemek yapmama izin verirler.
Yani galiba...
Ton balığı, domates, salatalık...
Başka ne kaldı?
En sonunda alışverişimi yapıp kasaya gittim ve ücreti ödeyip dışarı çıktım.
Market okulun arka tarafında kaldığı için bugün daha farklı bir yoldan geçecektim. Neyseki daha önce buraya gelip yolları ezberlemiştim.Ne akıllıyım ama, değil mi?
Elimdeki poşet ve sırtımdaki çantayla yürümeye devam ederken sonunda kocaman bir binanın önüne geldim.
Hmm, burası hastane miydi ya?
O zaman az kaldı eve.
Daha doğrusu yetimhaneme.Telefonumun çalmaya başlamasıyla çantamın tekini omzumdan çıkardım ve telefonu aramak için durdum.
Sonunda telefonu bulurken kimin aradığını görmek için elime alıp bakacaktım ki, kafama gelen toptan daha çok sarsıldığım bir çarpışma gerçekleşti.
Ardından da yere dökülen kahve ve bana döken bakışlar.
Allah'tan kahve üzerime dökülme... en azından benim.
Elimi telefondan çekip bir peçete çıkardım ve kahve lekesi olmuş adamın gömleğine doğru tuttum.
Yaz dizisi mi çekiyoruz kışın ortasında ya!
İyi mi diye baktığım adam konuşmaya başlarken onun da elleri olduğu aklıma geldi ve pek bir işe yaramayan peçeteyi ona bırakıp geri çekildim.
Sakin olalım adam ölmedi ya.
"İyi misiniz? Kusura bakmayın, sizi göremedim. Gerçi elimde kahveyle koştuğumdan üzerime dökülmesi kadar normal bir şey yok. Gerçekten özür dilerim."
O kadar mı kısayım...?
Ayrıca bu adam niye elinde kahveyle koşuyor ki?
Belki yetişeceği bir yer vardır, neyse tutmayayım adamı.
Önemli değil.
Aynen oynat dudaklarını, belki dudaklarını okur da anlar ne dediğini...
Yüz ifademi düzeltip kafamı salladım ve anlamasını umdum. Yalnız bu adam harbi uzunmuş ya, acaba uzunluk genetik mi?
Yüzüne bakmak için boynumu ağrıtıyorum şuan.
Geçen gün gelen iki genç kadar uzun...
"İşaret dili biliyorum."
Ha?
"Lütfen rahat konuşun."
Ne?
Nerden anla... kafamı indirip ellerimi kaldırdım.
"Önemli değil. Yolun ortasında duran bendim. Ayrıca umarım üstünüz çok yanmamıştır. Asıl ben özür dilerim."
Adamdan cevap beklemek için durduğumda gülümsedi ve tane tane konuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/341968461-288-k249977.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahraz
Teen FictionHiç bir zaman anlamamıştı gemilerin denizde nasıl yüzdüğünü. Ahraz, dilsiz demek.