Kötü hissediyordum.
İnsanlar hayatı boyunca verdiği çoğu karardan pişmanlık duyardı ve bu normal bir şeydi. Her zaman doğru kararı veren birer robot değiliz sonuçta. Ancak bazen bize fazlasıyla zarar veren kararlar da verebiliyoruz hayatta. Ve keşke diyoruz...
Keşke görmezden gelseydim, keşke onu gördüğüm an arkamı dönüp gitseydim, keşke umutlanmasaydım bir aptal gibi, ben ona sormadan anlayamazdı ne diyeceğimi ve artık diyecek bir şeyim de yoktu.
Sadece ilk defa bu kadar bağırmak istemiştim.
Artık konuşamayacağımı öğrendiğimde verdiğim tepki o kadar büyük değildi, belki biraz daha içime kapanmıştım o hastane odasında ama insanlar hayatta bir sürü zorlukla karşılaşıyordu, aslında ölmemem bile başlı başına bir mucizeydi. Gerek psikolojik gerek fiziksel tedavi görmüştüm ama umutlanmadığım için kaybedecek çok bir şeyim yoktu.
Ama bugün annemi karşımda görmem, onun beni hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünmem, beni anlayacağı yanılgısına düşmem, bu konuşabilme ihtimalimden daha gerçekçi gelmişti o an. Ne kadar yüksekten düşersen o kadar sert çakılırdın yere, bu yüzden tır çarpmış gibi hissediyorum belki.
Bu beni aptal yapar mı?
Çantamdan çıkardığım suyu kafama dikmek yerine yavaş yavaş içerken etrafıma baktım. Buraya yürüyerek gelmiş ve şuan oturduğum banka doğru ilerleyip kendimi bırakmıştım.
Su şişesini bankın yanındaki çöp kutusuna atarken çantamın fermuarını da kapattım ve telefonumu elime alıp saate baktım. Telefonu uçak moduna almadan önce Yağmur Hoca'ya kısa bir mesaj göndermiş ve endişelenmemesini söylemiştim, ki bu onu daha fazla endişelendirmiştir...
Dakikalar birbirini kovalarken saat yeniden değişti ve gökyüzü biraz daha karardı. İçimdeki kızgın çocuk ağlamaya başlarken sadece etrafıma bakıyor ve hasta olup olmayacağımı düşünüyordum. Sonbaharı kışa bağlayan aylardaydık ve rüzgar oldukça sertti.
Gerçi bu umrumda değildi.
Uçak moduna aldığım telefonu tekrar açıp mobil veriye tıklarken uçak modundan çıktım ve hiç hesapta olmayan birine mesaj yazmaya başladım.
Yağmur Hoca'dan olduğunu düşündüğüm arama ve mesajların yanında bir de yabancı numaradan iki cevapsız arama görmek beni şaşırtsa da içimde tuttuğum ve sönmek üzere olan kelimeleri bu kısa mesaja koymayı daha çok önemsedim o an.
Siz: Giran Bey.
Siz: Mahkemeye az bir süre kaldığını söylemiştiniz.
Siz: Evrak işlerini biraz daha hızlandırabilir misiniz?
Anında çevrimiçi olurken daha önce fark etmesem de cevapsız aramaların bir kaçının da ondan geldiğini fark etmiştim.
Ne cevap yazacağını merak etsem de telefonu sessize alıp çantama koydum.
Arkama yaslanıp boşluğu izlerken bir kaç dakika daha birbirini kovaladı ve hareket etmeden öylece dursam da içimdeki duygu seli barajı aşıp beni boğacak gibiydi.
"Ahter!"
Tanımadığım yabancı bir ses adımı seslenirken istemsizce kafamı çevirdim ve bana doğru gelirken aniden hızlanan adama baktım.
Belki ben yanlış duydum diye düşünsem de göz göze geldiğimizde aradığı kişiyi bulmuşçasına açılan gözleriyle kaşlarımı çattım.
Başımı çevirmekten başka bir şey yapmazken sonunda yanıma ulaşan yabancı bankın kenarına oturdu nefes nefese.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahraz
Подростковая литератураHiç bir zaman anlamamıştı gemilerin denizde nasıl yüzdüğünü. Ahraz, dilsiz demek.