İnsan hayatında bir çok şey yaşar ve bir çok anı biriktirirdi, böylece artık anı biriktirmeyi bırakıp sadece mutlu anıları düşünerek huzurlu bir uykuya dalabilirdi.
Benimde diğer insanlardan bir farkım yoktu ancak bu gerçeğin ortasında kocaman bir yarık vardı, bıçakla açılmış asla kapanmayacak ve kabuk bile bağlamadan her fırsatta kanayacak olan yaramla tanıştığım gün aslında bu hayat benim için çoktan bitmişti.
Canım çok acımıştı, bir insanın canı
bu kadar acımamalıydı, bu acıdan ölmeliydim belki ama daha fazla
maruz kalmamalıydım bu acıya.
Dayanmamalıydım bu acıya, o
günden sonra hiç bir şeyin asla düzelemeyeceğini bilerek çırpınmayı bırakmalı ve oracıkta ölmeliydim.Ama olmadı, yaşadım, boğazım yırtılırcasına bağırdım, sanki tüm
dünya beni kurtarmak için kapı önünde bekliyor gibi..Çırpındıkça biraz daha çekildim içeri artık çıkamayacağıma karar verdiğimde ise her şey için çok geçti, beni oradan kimse kurtarmadı, kurtaramadı.Bir kaç dakikanın önemini anladım o bir kaç saniyede, artık yaşamak bile istemeyen ben o an hayatta kalmak
için savaşırken...Çok korktum, nefes alamadım, boğuluyordum sanki,
hemde kendi kanımda..İnsan yaşadığı süre boyunca bir sürü anı biriktirirdi, ailesiyle, arkadaşlarıyla, yakınlarıyla ve bazen de kendi kendine.
Bazı anılar onun dönüm noktası olur ve kendini bir şeylere adar, bazı noktalar sonu olur ve bir daha ayağa bile kalkamazdı. Tam bunların ortasında yere düşmüştüm bende, öyle bir kapaklanmıştım ki yere, sanki tüm kemiklerim kırılmıştı, böylece olduğum yerde kalmış ve bu anı benim sonum olmuştu.Kurtulamamıştım.
Kurtarılmak da istemiyordum aslında, daha sonra daha fazla sorun çıkmasın diye ama benim bile kurtulamayacağım bir çığ düşmüştü üzerime, kimse bilmeden yıkılmıştım hem de bir günde.
Ve o çığın altında hareketsiz yatıp sadece nefes almaya çalışırken bile
öyle nefret etmiştim ki bu hayattan.
Ben bir daha nefes alamazken hapishanede gününü gün eden o adamdan, polisi geç arayan o mahalleliden, gelen polislere
yaşadığımı göstermeye çalışırken bile oldukça acınası olan kendimden.Hiç gelmeyen annem için ağlayasım gelmişti, bana bunları yapan babam neden iyi bir insan değildi?
Ama yinede.. yinede bir şekilde hayatta kalmıştım bu güne kadar, atlattığım şeyler de bir hayli tehlikeliydi ama ölmemiştim hiç birinde, şimdi ise ölmekten beter olmuştum.Babam hapishaneden çıkınca hayatına devam edebilecekti, ben ise bana açtığı yarayla bir adım bile atamayacaktım.
O kadar sert düşmüştüm ki yere, iki cihan birleşse ayağa kalkamazdım
bir daha, isterdim tabi bende ayağa kalkmayı ama sağır bir insan ne kadar duyabiliyorsa, bir dilsiz ne kadar güzel şarkı söylüyorsa, hayatı boyunca kör olan biri gökkuşağını ne kadar güzel çizebiliyorsa benimde o kadar imkanım vardı ayağa kalkmak için.Nefesim boğazıma öyle bir batıyordu ki, bir daha nefes almamak için her şeyi yapabilecek gibi hissediyordum, canım o kadar acıyordu ki, acısız bir ölüm için yalvarabilecek kadar acı hissediyor ve içten içe ölmek istiyordum.
Sadece altı ay önce böyle bir ruh halinde olmak ise yeniden her şeyden nefret etmeme neden oluyordu. Babam hapse girince reşit olmadığım için gittiğim yetimhane, konuşamadığım ama özel bir okula da gitmek istemediğim için kaynaştırma
öğrencisi olarak gideceğim okul da
umrumda değildi. Altı ay boyunca öğrendiğim işaret dilinin hiç bir işe yaramayacağını hissediyordum,
her ne kadar beni en çok işaret dili
bilen sınıfa koysalar bile.En azından artık insanlarla konuşmak zorunda değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahraz
Teen FictionHiç bir zaman anlamamıştı gemilerin denizde nasıl yüzdüğünü. Ahraz, dilsiz demek.