kırık kalpler durağı -18-

53 9 100
                                    


Bize atılan konuma geldiğimizde depo gibi bir yere geldiğimizi fark ettik. Ekim'i arabada kalmaya zor ikna etmiştim ama bana bir söz vermişti. Ekim'den bahsettiğimiz için bana verdiği sözü tutacağından yana emin değildim.

"Kıvanç niye bizi buraya çağırdı, neler dönüyor?" diyerek yüzüme tepkisizce baktı Umut. "Bu çocuk neyin peşinde, bizim başımızı belaya sokacak farkında mısın?"

"Gitmek istiyorsan eğer şimdi gidebilirsin." diyerek sustum o ise gitmek yerine elini omzuma atmayı tercih etti. "Biz birbirimizi ne zaman zor zamanda yalnız bıraktık, tabii ki seninle kalacağım."

Gülümsedim ve bakışlarımı depoya çevirdim. İçeride neler yaşayacağımızı düşünmeden deponun içine girdiğimizde günün daha bizim için yeni başladığını fark ettim.

"Kıvanç sen ne boklar çeviriyorsun, Kerem'in ellerini ve ağzını bağlamak ne lan? Siz mafya dizisi mi çekiyorsunuz, çöz şunları." diyerek elini saçlarının arasına attı Umut. Hem sinirlendiğinde hem de utandığında ellerini saçlarının arasına atar ve sakinleşmeye çalışırdı.

"Hiçbir şeyden haberiniz yok sizin. Tehdit ediliyorum ve bu sefer başım belada. Tuğrul'u öldüren adamlar sırada bizim de olduğumuzu anlamak için not bırakmışlar. Bana bir bilinmeyen numaradan bir mesaj geldi ve buranın konumu atıldı. O mesajları size isteyerek atan ben değildim. Buraya sizden birkaç dakika önce geldiğimde Kerem'i bu hâlde buldum."

"Tuğrul'un otopside cinayet mi yoksa intihar süsü mü verilmiş ortaya çıkar." dedim, Kıvanç ise başını olumsuz anlamda salladı. "Öncesinde ona uyuşturucu veren ve bileklerini kesen birisinin otopsi sonuçlarına karışmayacağını mı sanıyorsunuz?"

"Tuğrul öldürüldü ve sıra bize de gelecek. O gece babasının adamları her şeyi gördü ve babası çocuğunun lekesini örtbas etmek için kendi çocuğunu ortadan kaldırdı. Siz o adamın bize bir şey yapmayacağını mı sanıyorsunuz? Kendi çocuğunu hiç gözü kırpmadan öldüren bir adam hepimizi öldürür."

"Polise gitmeliyiz. Bu iş bizi aşar, Kıvanç." diyerek elimi omzuna attım. "Geçmişte ne yaşanırsa yaşansın ama arkamızda kimseyi bırakmayız. Bu işten beraber kurtulacağız."

"Ege, hiçbir şeyi isteyerek yapmadım." diyerek sustu Kıvanç. "Her şeyi itiraf edeceğimiz gün Tuğrul beni aradı. Eğer onu ele verirsem elinde o geceye yani Ekim'e ait olan kayıtların olduğunu söyledi. Size yemin ederim Ege'yi de söylemeyeceksin kızı kurtaranın kendin olduğunu söyleyeceksin dedi. Size anlatırsam babasının Ekim'e zarar vermesiyle beni tehdit etti. Ekim tekrardan yara almasın diye kötü çocuğu oynadım." diyerek buruk bir acı eşliğinde gülümsedi. "Ben zaten alışığım. İnsanların beni şerefsiz ilan etmesine. Çok iyi birisi değilim ama beni yaratan babamdı. Bu hâle beni getiren babamdı. Beni sevseydi eğer böyle olmayı seçer miydim? Güçlü olsaydım eğer kimseye kötülük yapmazdım. Kötü olmayı ben seçtim ama güçsüz olmamı sağlayan babamdı. Zihnime yeniliyorum, artık zihnime savaş açamıyorum. Ben geçmişte yaptıklarımın cezasını şu an çekiyorum. Babam yüzünden onun dayaklarına dayanamayan ve o evden bizi kurtarmak yerine alkolik olmayı tercih eden annem yüzünden... Bu bedende yaşıyorum ama ruhum kayıp. Kimse kırık kalpler durağında olmayı kendi seçmez ama bize yaşattıklarından dolayı ruhumuz oraya aittir." diyerek duvara çöktü ve usulca küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Umut kaşlarını çatarak Kıvanç'ın söylediklerini idrak etmeye çalışırken dudakları aralandı. "Allah aşkına blöf yapıyorsan sana nasıl inanmamızı bekliyorsun?"

Kerem'in ağzını açıp ellerini çözdükten sonra dudakları aralandı. "Blöf yapmıyor, adamlar beni kaçırmayı çalıştıkları sırada telefonda konuşulanları duydum. Tuğrul denen adamın babası korkunç bir adam ve eminim sıra hepimize gelecek." diyerek bileklerine bakışlarını çevirirken dudakları aralandı. "Ekim nerede, kardeşime bu olanları anlatmak zorunda olduğumuzun farkındasınız değil mi?"

"Kerem," diyerek deponun içine çığlık atarak giren Ekim'e bakışlarımızı çevirdik. Ondan üç ay küçük olan kardeşine sarıldıktan sonra bakışlarını bize çevirdiğinde dudakları aralandı. "Her şeyi duydum ve artık kimseye kızmak istemiyorum. Çok yoruldum, artık bu kâbus bitsin istiyorum." dedi ve kimsenin beklemediği şeyi bize orada itiraf etti.
"Her şeyi hatırlıyorum. Geçmişimin izleri, dün gece yerine geldi. O gün keşke hiç dışarı çıkmasaydım. Tuğrul'a inanmıştım ben. Bana böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Liseye geçmeden yaz tatilinde tanışmıştım onunla. Benden hoşlandığını bana söylediğinde onu reddettiğim için bana o gün tecavüz etmeye kalkıştı. Direndim kimse çığlıklarımın sesini duymadı. O gün beni oraya çağırmasaydı, şu an hayatta olurdu. O şu an hayatta yok ve o gece sarhoş olmasından başlayarak bazı gerçekler beni çok yaralıyor."

"Alper'e gidiyoruz. Kuzenim polis, olanları ona anlatacağız." diyerek hâlâ ağlayan Kıvanç'ın yanına gittiğimde yanına çöktüm ve bakışları beni bulduğunda bana sarılmasını beklemiyordum. "Benim yüzümden birisine daha bir şey olursa kendimi öldürürüm. Ege, babamlayken yaşamıyorum zaten belki de benim için acısız bir ölüm iyi olurdu."

"Seni hiç sevmediğimi biliyorsun ama yavaş yavaş adam olmayı öğreteceğiz sana." dedim, onu ayağa kaldırırken. "Biz arkada adam bırakmayız, birlik olup bunu atlatacağız. Sen de babana karşı diren ve savaşının kazananı ol. Kötü olmayı kendim seçtim dedin. O zaman kendine yeni bir sayfa aç ve değiş Kıvanç. İyi olmayı seç, bizim gibi ol. Kötü olmayı herkes kendi seçer ve bazı insanlara hayat ikinci şansı verir."

Gülümsedi ve elini saçlarının arasına attı. "Siz iyi değil, iyilik meleği olduğunuzun farkında mısınız?" dedi Kıvanç, herkes gülümsemeye başlarken hayatın bizi getirdiği noktaya da ayrıca gülümsüyorduk. Sanırım Kıvanç'ın bizden öğreneceği çok şeyi vardı ama onu babasının ellerine bırakmayacak kadar merhametliydik.

"Annene söylediklerim için ayrıca özür dilerim." dedi ve utanmış gibi gözlerini kaçırdı. "Bazen bir şerefsizden daha fazlası olabiliyorum ama babamın karanlık ruhuna teslim olmayacağım."

"Tam dayaklıksın ama kötü baba nedir çok iyi bilirim. Bende de var aynısı ama annemin aydınlığı beni kurtardı. Kıvanç sen şanslı değildin. Belki de annemin aydınlık tarafı olmasaydı ben nasıl olurdum tahmin edemiyorum." diyerek elimi omzuna attım. "İyilerin tarafına geç ve kendi savaşının kazananı sen ol."

"Peki, bana geçen gün söylediklerinin Kıvanç Pars sen onları ne çabuk unuttun?" dedi Ekim, karşısına dikilirken. "Değişeceğim Ekim ve senden uzak duracağım çünkü sana yaklaştıkça zarar veriyorum. Etrafımdaki herkesi dikenli yollardan geçirmeye çalışırken orada onları terk ediyormuş gibi hissediyorum bazen. Sanki ben bu hayatta hiç olmamalıymışım gibi bensiz hayatınız daha güzel olacakmış gibi... Bensiz bir dünya hayal et, güzel olmaz mıydı?"

"İçindeki kötü olan tohumu öldür ve yeni çiçekler ek kalbine. Sev onları ve büyüt. Onları yaşattığın gün sen de yaşadığını fark edeceksin ve gerçek dünyaya döneceksin." dedi Ekim, acı dolu gülümseme eşliğinde bakışlarını yeniden bize çevirdi.

"Siz ikinizi aynı çerçevede görmeyi bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hayatın bize ne getirdiğini bilemeyiz ama buna tam olarak ne demeliyiz?" dedi Ekim, bize bakıp gülümserken. "Hayatın tesadüflüğüne bir kez daha şahit olduk ve aynı acıları paylaşmak bizi bu noktaya getirdi. Dış görünüş içimizdeki kopan çığlıkları açıklamak için yeterli bir sebep değildir."

Buruk bir acı ile gülümsedik ve acılarımızı kırık kalpler durağının yanına gömdük. Aslında kaybeden bizler değildik, savaşan herkes bir gün kendi yazdığı hikâyenin kahramanı olabilirdi.

Kıvanç:') bişi itiraf edeceğim sizin sevmediğinizi tahmin edebiliyorum ama ben onu hep sevdim... kırık kalpler durağında kaybolan ve hepsinden daha dipte olan ilk kişi oydu çünkü sadece bir yardım eli gerekliydi ve kırık kalpler durağına o el uzandı...

Bölümü sevdiniz mi?

Sevgiyle kalın🤍

Kırık Kalpler Durağı | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin