kırık kalpler durağı -28-

51 9 58
                                    


Ormanlık alana geldiğimiz gibi burnumdan solumayı sürdürdüm. Öfkemi içimde susturamadım ve zihnimdeki kötü düşüncelerin ruhumu ele geçiriyor olması beni sinirlendirdi. "Herkes bir sakin olabilir mi, içeride ne ile karşılaşacağız bilmiyoruz. Sakin olmazsak ve panik yaparsak her şey daha da kötüleşebilir." dedi Kerem ve kötü enerjiyi üstümüzden atmaya çalıştığını görebiliyorduk.

Ormanlık eve doğru ilerlediğimizde sakin olmayı denerken derin bir nefes aldım. Yeşil ahşap bir evden ibaretti ve oldukça eskiydi. Tavanına bakışlarımı çevirdiğimde geçmişim gibi yıkık dökük bir manzara ile karşılaşmıştım. İçeri girdiğimiz o vakit beş oda bizi karşılamıştı ve duvarlarda siyah ve kırmızı boyayla yazılmış çığlık at ama bu odaya asla girme yazısı ile karşılaşmıştık.

Her odanın kapısı farklı bir renk ile boyanmıştı ve odaların üzerindeki her bir harf el yazısı ile yazılmıştı. Her odanın kapısında yazılan numaralar özel günlere aitti.
İlk odanın kapısında duraksadım ve bakışlarım siyah olan kapıya çevrildi. Kapının üzerinde ise 18 Mart yazıyordu ve tarihin üstüne tırnak izleri ile çarpı atılmıştı. "Burada ne dönüyor, biz nasıl bir işe bulaştık?"
Umut'un yüksek sesi odada yankılandığında Ekim birden bana sarıldı ve elimi sıkıca tutmasından anladığım kadarıyla sanırım korkmuştu.

"Neden bu odalar ve duvarlar aynı renk boyanmış ve tarihlerin üstü tırnak izi ile çarpı şeklinde? Kan lekesi ile de üstüne neden çarpı atılmaya devam edilmiş, burada gerçekten ne bok dönüyor?" dedi Ayberk ve sarı odanın kapısının önünde duraksadı. "Kimseyi riske atmaya gerek yok. Bütün sorumluluğu üstleniyorum. Odaya girdiğimde başıma bir şey gelirse de o saatten sonra yapılacak hiçbir şey kalmamıştır." dedi ve kapının kolunu çevirdiği o sıra Umut itikleyerek onu yere düşürdü. "Bizimle geldin ve kurallarımıza uymak zorundasın. İlk kural: Kimseyi tehlikeye atmak yok."

"Zamanımız daralıyor, ne yapacağımız hakkında bir fikri olan var mı?" dedi Kerem. Başımı olumlu anlamda sallayıp arkamdaki bana olan seslenmeleri duymayarak ormanlık evin arka bahçesine doğru ilerledim. Odaların pencereleri gazete kağıdıyla serilmiş olsa da üstlerde çok fazla boşluk vardı ve birileri onları göz ardı etmişti. "Gençler arka bahçeye gelin."

"Gördüğünüz üzere altlar çok iyi bir şekilde gazete kağıdıyla serilmiş ama üstlerde çok fazla boşluk var ve merdiven bulursak eğer içeriyi görmek kolaylaşır."

"İçerideki mutfakta merdiven buldum. Ege'nin boyu zaten uzun eğer çıkarsa içeriyi o boşluklardan görme olasılığı yüksektir." dedi Ayberk ve getirdiği merdiveni birkaç kişi tuttuğu an merdivene yönelmemle dengeyi sağlamaya çalıştılar. "Ege bir şeyler görüyor musun?"

"Buradan hemen gitmemiz gerekiyor. Birileri geliyor." dedi Ekim ve ayak seslerini duymaya başladığımız an endişelendik. Hızlıca merdivenden aşağıya indiğim gibi hızlı adımlarla ormanlık alanın içerisine girdik.

"Ege ne gördün?" dedi Ekim ve bakışları üzerimdeydi. "Korkacak bir şey yok değil mi?"

"İçeride," dedim ve duraksadım. Gördüklerimi idrak etmeye çalıştım ama başaramadım. Şahit olduklarım karşısında geçmişime yenildim. Dayakla büyüyen dokuz yaşım gözlerimin önüne geldi ve yaşananlar yüzüme hızlı bir tokat çarpmışlar gibi kalbimi ağrıttı. "Sekiz yaşlarındaki çocukları burada aç susuz bırakıp odaya kilitlemişler. Diğer odalar büyük ihtimalle boş ve dikkat çekmemek için tek bir odaya on çocuk sığdırmışlar. Kolları ve yüzlerinde de morluklar var ama bildiğiniz morluk değil, eğer kurtarılmazlarsa bu ay sonuna ölmek üzereler."

"Ayberk nereye gidiyorsun?" diyerek sordu Ekim ama kendini kitap okuyup dış dünyaya kapatmış gibi bir ruh haline bürünüp bizi duymamazlıktan geldi ve koşar adımlarla ahşap evin içerisine girdi.

Kırık Kalpler Durağı | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin