kırık kalpler durağı -29-

40 6 67
                                    

"Sude'nin telefonu şu an çalıyor," dedi Umut. Endişesi kaybolmuştu artık gözlerinde onu bulabilecek olmanın umudu vardı. Işıklar artık yandı ve umut etmekten başka çaremiz de yoktu. "Neredesin, iyisin değil mi?" diyerek sordu Umut. Sesinde korku vardı, gözlerinde ise onu kaybetmenin üzüntüsü. Ellerini nereye koyacağını bilemedi önce ve alt dudağını ıslattı. Zihnimdeki kötü düşünceleri susturduğum gibi dudaklarımı araladım. "Konum atsınlar yanlarına gidelim."

"Gerek yok çünkü kamp alanına doğru geliyorlarmış. İyiler ama dün gece bir karışıklık olmuş. Doğa'nın telefonu gittikleri partide birisiyle karışmış ve telefonunun kendisinin olmadığını da sabah fark etmiş. O telefonun şarjı bitince de bize geri dönememiş. Kızlarla da partide çok fazla eğlendikleri için bitkin düşmüşler ve sabah telefon seslerini kimse duymamış."

"Doğa'nın telefonu karıştıysa o kişi telefonunu ormanlık alana götürmüş. Belki de telefonu karışan kişi çocukları orada tutan kişiyle aynı. Eğer bu dediklerim doğruysa o çocukların ruhunu öldüren ve onları hayattan koparan bu kişiye hiçbir şey yapmayacak mıyız?" dedi Kerem. Yüzünde öfkeden başka bir eser yoktu ve elmacık kemikleri daha da belirginleşmişti.

"Sürekli başınıza bela almak zorunda mısınız?" dedi Ekim ve kardeşine bakışlarını çevirdi. "Bu sizin göreviniz değil, Alper abiye söylersiniz o yardımcı olur ve ne yapılacaksa o kişiye onu yapar. Artık kimse başını belaya sokmayacak. Aramızdan birisine daha bir şey olmasın."

"Haklı," dedim ve bakışlarımı ona çevirdiğimde bana bakarak gülümsediğini fark ettim. Onun dediklerini onaylamak bile onu mutlu ediyordu. Bana aşık olma ihtimali bile kalbimin ritmini hızlandırırken hâlâ bu gerçeği kabullenmekte zorluk çekiyordum çünkü her şey ansızın olmuştu. Bana aşık olması bile benim için bir zamanlar imkansıza yakındı.
Zihnimdeki düşünceler sustu çünkü elimde bir sıcaklık hissettim. Ekim elimi tutmuştu ve bana bakıyordu. Herkes önden kamp alanına doğru ilerlerken arkada sadece ikimizin kaldığını fark ettim. "Ellerini tutmak ve seninle iyileşmek istiyorum. İzin verirsin değil mi?"

"Seni incitmeden sevmek istiyorum, Ekim." dedim ve bakışlarım gözlerinden saçlarına doğru kaydı. "Eğer bir gün sana istemeden bile zarar verecek olursam benden uzak dur olur mu, beni sevmeyi bırak."

"Ege sen bana zarar veremezsin," diyerek sustu. "Sen hayatıma girdin gideli umudum oldun. Senden önce boynuma bir ip dolanmış ve onu birisinin boynumdan alması yerine daha sıkı dolanmasını isteyen birisiydim ama sen girdin ve o ipin beni boğan kısmını kestin. Sen, beni kendi karanlığımdan kurtardın. Artık farkına varman gerek çünkü sen bana aydınlık liman oldun ve beni kendimden kurtardın."

"Seni karanlığından mı kurtardım yoksa sen o karanlıktan kurtulmak için birisini bekleyecek kadar umut dolu bir kız mıydın?" dedim ve açık mavileri daha koyu olan mavilerime tutunduğunda bana daha çok yaklaştı ve elmacık kemiklerime doğru kayan gözleri saniyeler sonra onun öpücüğüyle buluştu. "Senin umudun bana bulaştı, Ege. Sen birisinin hayatına dokundun ve sevgin o kızın sana aşık olmasını sağladı."

"Hey, siz gelmeyi düşünmüyor musunuz?" Umut'un sesiyle benden hemen uzaklaştı ama elimi tutmaya devam etti. Ona bakmaya devam ederken o ise gözlerini kaçırdı. Sanırım utanmıştı. "Sen git, geliyoruz." dedim ve Umut'un eliyle ikimizi göstererek öpücük yaptığını fark ettim. Her yerde şakacı olan tarafını gösterirdi ve adı gibi her zaman bize umut olmayı başarırdı. Kendi karanlığının içinde aydınlığı bulmuştu, ruhunu aydınlık yapan birisiydi ve kırık kalpler durağında asılı kalmayı hak etmeyecek kadar kalbi kırık döküktü.

"Utandın mı sen?" diyince bana bakarak gülümsedi. "Sanırım biraz."
Ellerim sarı olan saçlarına dokundu ve eğilerek saçlarına buse kondurdum. "Kural 1: Utanmak bu saatten sonra yasak ve birbirimizden kaçmak yok." dedim. Mavileri mavilerime tutundu ve başını salladı.

Kırık Kalpler Durağı | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin