5

503 70 17
                                    

bölüm beş
"bir fotoğrafın anısı"

bölüm beş "bir fotoğrafın anısı"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Bakışlar.." derdi babam. "Kalbin aynasıdır. Birinin gözlerine bakarak ruhunun tüm şeffaflığını görebilirsin."

Annem gittikten sonra söylemişti bana bu sözleri. On iki yaşımda, zihnimin en derinlerine kazımıştı.

"Ben anneme ilk baktığımda görmüştüm onun ucuz ruhunu. İlk baktığım an anlamıştım onun asla bana ait olmayacağını."

O zamanlar babamın boş laflarından birisi sanmıştım bunları. Şimdi anlıyordum.

Tavana diktiğim boş bakışlarımı çekerek yattığım yerden doğruldum. Çağan'ın yanıma geldiği günün üzerinden bir hafta geçmişti, bir haftadır okula gitmiyordum. Zaten istesem de gidemezdim, yüzümdeki yaralar yeni yeni iyileşmeye başlıyordu.

Gece yarısıydı. Nisan yağmuru cama vuruyordu, içim sıkılıyordu. Hava almak için cama doğru ilerledim. Pencereyi açıp biraz gökyüzünü izledim. Küçükken üzüldüğüm zaman gökyüzüne bakar, yıldızları görmeye çalışırdım. Şimdiyse bunların hepsi bana boş zırva geliyordu.

İçimdeki çocuk ölmüştü benim. Gerçi, ölmesi için önce yaşaması gerekiyordu. Ben hiç yaşamamıştım ki.

Ne bir şeye hevesim, ne heyecanım kalmıştı. Şu an ölsem bir gram üzülmezdim. Yaşayacak bir şeyim yoktu benim. Çağan bile seni aşka inandıracağım diyip, bir haftadır gözüme bile gözükmemişti. Baya inandırdın kardeşim eksik olma. Kafamı gökyüzünden çekip evin karşısındaki parka çevirdim. Sokak lambasının ışıkları parkı aydınlatıyordu. Boş salıncaklar, kaydıraklar, spor aletleri, banklar.. Hepsi loş ışıkta belli oluyordu.

Belli olan bir şey daha vardı.

Bir silüet.

Sokak lambasının yanında, elindeki sigaranın da cılız ateşi görünüyordu. Yüzünü tam seçememiştim, kapşonu kafasına çekmişti. Bir eli cebinde, diğer eli tuttuğu sigaradaydı. Bir duman üfleyip başını yukarı kaldırıp havaya doğru üflediğinde göz göze geldiğimizi hissettim. Sanki şu an bana bakıyordu.

Korkarak penceremi kapattım ve perdeyi çekerek koşar adım yatağıma geri döndüm. Ardından bir haftadır yaptığım gibi yine uyudum.

*

Uyandığımda ertesi günün gece yarısı olmuştu. Ağrı kesiciler beni o kadar uyuşturuyordu ki ayyaş gibiydim aynı. Bu arada, kendi evimde kalıyordum. Babam yoktu, amcamın söylediğine göre cezaevindeydi. Zaten daha önceki işlediği vukuatlar da patlamıştı, uzun bir süre ortalıkta yoktu yani. Olsaydı da fark etmezdi. Ondan korkmuyordum, bir canım vardı alabileceği. İstiyorsa alabilirdi.

Hava yine yağmurluydu. Bir haftadır aralıklarla yağıyordu. Akıtamadığım her göz yaşını hulutlar taşıyordu sanki. Suratımda ağrı kesicilerin de verdiği aptal bir gülümsemeyle yine pencerenin önüne gittim. Gözüm direkt parkın önüne kaymıştı. Penceremin hemen karşısına, büyük çam ağacının altına..

SOKAK GÜVERCİNİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin