"Yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir veya yanlış yapabilirsin; ama yanlış hissedemezsin."-Edith Wharton-
[][][][][]
Bakışlarımı makyajlı yüzünden çekip ellerine indirebildiğimde sarı ojeli tırnakları ile elini bükmüş, sanki elinin üzerini öpmemi ister gibi bana uzatıyordu.
Elini kavradım ve İlyas ve diğerlerini zor duruma düşürmemek için baştan aksiyon yaratmamaya karar verdim.
"Deniz Yalçın." Memnun olmadım.
"Doktorluk zor meslek bebeğim. Dikkat et kendine." Yürümek? Bu kadın? Bana?
Aksiyon yok demiştim ama ilk başlatan oydu. Yüzüne kondurduğu ve makyajının bile kapatamayacağı o sahte tebessüm, itici ve lakayt tavırları beni kendinden uzaklaştırmaya yetmiş, artmıştı bile.
Güzel kadındı lakin...
"Teşekkür ederim Didem Hanım. Düşüncelisiniz."
Gözlerini kapayıp açtı ve bakışlarını anında diğer yanında oturan İlyas'a çevirdi. Sağımda Can, onun karşısında da İlyas oturuyordu.
"Nasılsınız Yüzbaşım? Bu sabah neredeydiniz? Babama uğramıştım, sizi de göreyim dedim ama yoktunuz." Kirpiklerinin altından cilveli bir bakış atınca daha fazla onların konuşmasında kalmayıp Can ile muhabbet etmeyi seçtim.
"Nasıl gidiyor, Can?" Bakışları Didem'den kopup saniyesinde bana dönerken gülümsedi.
"Bir koalanın ağaçtaki hayatı ne kadar aksiyonlu olabilirse, o kadar aksiyon dolu geçiyor Deniz," dedi biraz da hüzünle.
"Cesur ile iki dakika geçirsen bu dediklerine seni pişman eder," dedim oğlum aklıma gelince.
Garip bakışlarını yakalayınca "Köpeğim," dedim. Anlayışla başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ
General Fiction[][][][][] Asker sevmek zor işti. Ama beni kendine aşık eden de kömür karası gözleriydi. Asaletle giydiği üniforması, kalbinin güzelliğinin yüzüne yansımasıydı. "Seviyorum ulan. Var mı? Lacivertlerinin bakışını seviyorum, efsunlu gülüşünü seviyo...