17. Bölüm: Yinelenen Mazi

69 12 3
                                    

Merhaba, nasılsınız? Ben iyiyim teşekkür ederim 💅 Daha fazla uzatmadan sizi buraya alıyorum keyifli okumalar diliyorum oy verip yorum yapmayı unutmayın hepinizi öptüm🌺

İyi okumalar...

Medya: Aysu Gören
_________________________________

Çiçek açmak için, önce gömülmek gerekir.

                                     - Anonim -
_________________________________

Bir odadayım karanlık ve sessiz, etrafı sadece dışarıdan pencere camına vurup odayı hafif aydınlatan sarı bir ışık vardı. Havada uçuşan toz taneleri burnumu kaşındırıyordu, duvarlar küf tutmuş etrafı pis bir koku sarmıştı, bu eski püskü odanın içerisinde bir sandalyeye oturmuş önümde ki bembeyaz tuvale bakıyordum önümde fırçalar vardı bir sürü renk yan yana gelmiş tuvali süslemek için bekliyorlardı, sonra emrettim.

"Çizin!"

Fırça havaya kalktı bir renge bulandı, fırça boyalara bata çıka ahenkle tuvalin üzerinde çalışmaya başladı. Her şey dört dörtlük gidiyordu fırça tuvalin her milimini şehvetle kaplıyordu, sonra zaman dilimi bozuldu geceyle gündüz savaşa girdi. Ay ve güneş bıçağın iki yüzü oldu. Bulutlarla yıldızlar kana bulandı. Fırça resmin tam ortasına adını yazdı, resmin boyaları gözyaşıyla dağıldı, resme damlayan koyu kırmızı damla aşağı kaydıkça açık kırmızıya döndü, kan ağlıyordum...

Resim komple kana bulanınca tam ortada iki göz belirdi koyu kahve harelerinde, açık kahverengi çizgiler olan iki göz. Gözlerinde anlaşılmadık duygular vardı, pişmanlık ve kararsızlık ama baktığı her neyse o kadar derin bakıyordu ki pişmanlık ve kararsızlık duygusu bir somut olsaydı terazide en çok pişmanlık ağır gelirdi. Bir anda zaman dilimi tekrar değişti bu sefer bir evdeydim ne büyük ne küçük daha güzel ve daha ferah bir ev oturma odasında bir aile herkes ağlıyordu bir kadın oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, bal sarısı saçları yıpranmış her bir yana dağılmıştı yüzünde ki lekeler buradan bile gözüküyordu yüzünün rengi solmuş göz altları kızarmış ve gözleri kan çanağı olmuştu ama güzelliğinden hiç bir kayıp vermemişti, sağında oturan bir kadın hem ağlıyor hem de ağlayan kadını sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir adam uzun boylu yapılı yeni traş olmuş gibi duruyordu üzerinde bir takım elbise vardı yaşı otuzlarının sonunda gibiydi elinde bir ipli bileklik ucunda bir bulut taşı vardı ona bakarak ağlıyordu öyle ki acılı bakışları bulut taşına yansıyordu. Ve iki kişi daha vardı onlarda üzgün göz yaşı içindeydi sanki bir kayıp vermiş gibilerdi ev cenaze evi gibiydi.

Onlar bir kayıp vermişti, bir can gitmişti. Bir umut ve bir bulut kaybetmişlerdi. Varoluşlarını ve yaşamlarını yitirmişlerdi.

Sonra gözüme bir çocuk çarptı küçük ama tahmin edemediğim çift sayılı yaşlarındaydı saçları koyu kumraldı ama aralarda açık kahve tutamlarda vardı soluk mavi gözleri yüzünde ki güneş lekeleriyle bütünleşip bir ressamın çok uğraş verilmiş bilinmedik tablosu gibiydi. Gözleri bir şeylerin farkına varmış ama sanki bir o kadar da herşeyden soyutlanmış gibi bakıyordu önce annesine baktı göğüs tarafı, boynu, gerdanı kıpkırmızı olmuştu ve tırnak izleriyle doluydu. Sonra bilekliği tutan adama baktı elinde ki bilekliği tutmuş öpüp kokluyordu göz yaşları ipi ıslatırken sanki burada değilmiş gibiydi. Sonra çocuk bir adım attı, ve bir adım daha. Olacaklardan ve olmuşluklardan daha ağır bir adım. Önce babasının yanına ilerledi karşısında dik bir şekilde durdu,

"Baba? Baba neden ağlıyorsunuz?"

Babası 1 saniyden bile belki daha az bir süre içinde canlı parlak mavi gözleriyle oğluna baktı. Kalbinde ki çaresizlik ve o kan sızdıran yara yüzüne vurmuş gibiydi. Çocuk alamadığı cevap üzerine tekrar sordu.

Geçmişin Kayıp İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin