erdemli olmadığım için beni azarlasaydın belki utanırdım kendimden

13 1 0
                                    

"Geç olduğunun farkındayım ve yine benden bir şeyler bekleniyor, hayat beklentilerden ve kayıp giden umutlardan mı ibaret düşünmeden edemiyorum. Ne zaman baş kaldıracağımı merakla bekliyorum daha kaç yaşımı çürüteceğim sabırsızlıkla bekliyorum. Ağustos böcekleri yorulmadan ve hiç durmadan kanatlarını birbirine sürterek kulaklarımı kapatmama sebep olacak sesi çıkarıyor. Belki de ağustos böceğinin o sesi çıkarabilmek için uzun bir uykuya yatması gerekiyordu, karıncanın tüm yılının çalışması ağustos böceğinin bir ayına eşitti belki de biz hep karıncayı övdük, yücelttik eşini bulmak isteyen ağustos böceğinin bir aylık çilesini hiç düşünmedik. Kısa ömürlerinden söz etmedik, karınca hep güneş ışığını gördü peki ya ağustos böceği? Kaç ay karanlıkta kaldı? Kaç ay güneş ışığına kavuşabilmek için gözlerini karanlığa kapadı?
Tüm bunlara rağmen sevgili karınca, çalışkanlığın temsilisin beni yanlış anlama, mükemmelsin, geceni gündüze katıp çalışıp duruyorsun, çok iyi bir lidersin ama ben ağustos böceğinin tembellik abidesi olarak görülmesini saygısızlık olarak yorumluyorum. Siz ikiniz karşılaştırılamazsınız ama yine de keşke sen de dinlenebilmek için gözlerini karanlığa kapayabilseydin.
Ve ben uzun bir zaman önce karınca gibi gecemi gündüzüme katar çalışırdım, bir süre uykuya daldım. Şimdiyse elimde sazım ağustos böceğinin tıngırtısını çıkarabilmek için sazın tellerinde ellerimi yaralıyorum. Kendi türkümü söyleyip kendi ağustosumun bitmesini dört gözle bekliyorum ama o ağustos bitmiyor çünkü ben hâlâ o tıngırtıyı çıkaramıyorum. Çünkü ben, kendi melodimi ortaya koyamıyorum, çünkü ben kendi ağıdımın sözlerini cümle haline getiremiyorum.
Sazımı kırmamak için karınca yanımın sabırlı olmalısın öğüdünü dinleyip teselli buluyorum. O tıngırtıyı bir gün çıkarabileceğim ve karınca yanım hüngür hüngür ağlayarak melodiye eşlik edecek ve arkamdan nesillere kendi ağıdımı mırıldanacak, öğretecek, öğreteceksin değil mi?"











Bugün Akutagawa'dan Ölüm Kütüğü hikayesini okuyordum. Şöyle başlıyordu:

"Benim annem bir deliydi..."

Sonuna geldiğimde ise

"Yalnız başıma yattığım
Mezarın başında
Titreşen güneş ışığı

Ben bu zamana kadar şair Coso'nun hislerinin beni böyle sardığını hiç hissetmemiştim."

Neden bilmiyorum Akutagawa'nın hislerini okurken kendimi yanındaymış gibi hissetniştim. Duygularını ve hislerini çok iyi aktarmıştı ve kendimi yanında olsaydım ve sarılabilseydim hissi ile buldum.
Ne acılar çekerek büyümüştü, ayakta kalabilmişti, neler hissetmişti ve intihar etmişti?

Kendime (Eski Adıyla Sevgiliye) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin