20. Bölüm

1.3K 130 40
                                    


Sınır: 90 oy ve 20 yorum

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, sınır geçildiği zaman yeni bölüm gelecek <3

Ahu'nun anlatımından...

Bugün yani cuma günü yine okula gitmemiştim ve Berke, onunla dışarı çıkmam için beni tehdit etmişti. 

Tehdit ise Berkay'ın dondurmasını benim yemiş olmama rağmen suçu Serkan'a atmamdı. Berkay, Serkan'dan tırstığı için ona soramamıştı bile ve olay kapanmıştı. İstemeseydim çok güzel bu işin içinden sıyrılırdım ama Berke ile vakit geçirme fikri hoşuma gitmişti.

Berke öğleden sonra beni kafeden alacaktı ve bir yere gidecektik. Şu an kafede olma sebebim ise ders çalışmak zorunda tutulmamdı. Serkan ve Altan, dün çalışmadığımı öğrenince Semra Hanım'a tembih etmişler.

Semra Hanım'da misafir geleceğini söyleyerek beni evden kovup buraya yollamıştı. Reyhan ablanın ise tam da bugün tüm gün çalıştığını biliyordu, Berke'nin beni buradan alacağını da.

Eh tabii Çınar'ı görme fikrine sıcak baktığımdan bende karşı çıkmadan kafenin açılması ile soluğu burada almıştım. Havalar soğumuştu ama sıcak gibiydi de. Güzel görünme fikri ise rahatımdan öne geçince etek giymiştim.

 Güzel görünme fikri ise rahatımdan öne geçince etek giymiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üç saatti aşkındır burada ders çalışmakla meşguldüm. Hiç ara vermemiştim, Berke beni dört gibi buradan alacaktı ve bende o gelene kadar Altan'ın ayarladığı zibilyon kadar fasikülü bitirmeliydim. 

Yine de Çınar gözümün önünde olduğu için çalışmak çok daha kolaydı. Kahve yaparken ne kadar karizmatik göründüğünün farkında mıydı acaba?

Her saat başı çıkan sıcak kurabiyelerden getiriyordu bana. Sorduğumda ise Reyhan ablanın ikramı olduğunu söylüyordu. Yalan söylüyordu ve bunu konuşurken hafif kısılan sağ gözünden, büyüyen göz bebeklerinden anlayabiliyordum ayrıca parmaklarıyla oynuyordu ne zaman yalan söylese.

Bu gözlemlerimi geç kaldığı zaman patronuna bahane üretmeye çalıştığı zaman yapmıştım.

Son sayfam kalınca gözüm saate kaydı. İkiye geliyordu. Sorular git gide zorlaştığı için başım ağrımaya başlamıştı. 

Bilim insanı mı olacağım ya bu sorular ne böyle? Dört işlem bilerek hayatta kalınırdı gayet tabii! 

Başımı masaya bıraktığım sırada alnım masanın sert yüzeyine değil de yumuşak bir avuca çarpmıştı. Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp elin sahibine baktım. Çınar'dı!

Fakat o bana bakmak yerine soruya bakıyordu. Kendi sorularını çözerken yaptığı gibi kaşları çatılmıştı. ''Yardım etmemi ister misin?'' Dediğinde hızlıca başımı sallayıp soruya dönmüştüm. Gülerek kollarını iki yanımdan uzatıp masaya eğilmişti. Başını ise omzuma yaslamıştı.

AhududuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin