...
"Demek öyle?" Dedi dediklerimi tartarken aklında. Bir şüphe düştü içime. Gözlerim kısıldı sonrasında. Yoksa...
"Sen de mi onlar gibi düşünüyorsun?" Diye sormaktan alamadım kendimi. Cevabını pek merak etmedim ama. Hakkımda ne düşünüldüğünü duymayalı epey olmuştu sadece.
"Hakkında bir şey düşünecek kadar tanımıyorum seni daha. Önyargılı olmayı da sevmem. Kendi düşüncelerine sahip biriyim." Dedi. Ben de o sırada gereksiz samimiyetten nasıl kurtulabilirim diye düşünürken, yatağa oturup aramızdaki temasa son verdim.
"Zaten olması gereken o. Herkes önyargılı olsun ya da olmasın kendi fikirlerinin sahibi." Dedim az önce söylediklerine karşılık olarak. Kendini tanıtmak istiyordu bana ve ben bunun farkındaydım ama benden adam olmayacağını tahminen ne zaman anlayacağını merak ediyordum. "Hakkımda bir düşünceye sahip olacak kadar tanımana da gerek yok ayrıca. Aramızda geçebilecek herhangi bir samimiyete ihtiyacımız yok."
"Ama ben seni yakından tanımak istiyorum. Sen iste ya da isteme, nereye baksan beni göreceksin şu günden sonra." Diyerek işaret parmağıyla yeri işaret etti, bu da sanırım 'şu günden' sözünün işaret diliyle anlatımıydı.
"Görmezden gelinmeyi çok istiyorsan, buyur." Dedim rahat bir tavırla. Kendimi o kadar iyi tanıyordum ki, birkaç güne Barın'ı da kaçırmazsam ben, ben olamam sanırım. "Dikkat et de o kalbin kırılmasın." Diye uyarmayı da unutmadım.
Bir süre sessiz kaldık. Oda o an bana ıssız geldi. İlk defa, sırtımdan ürperti geçti. Odam bana güvensiz ve ihanet etmişti sanki. Kaşlarım çatılmış yere bakıyordum. Barın masadaki sandalyeyi çekip oturmuştu çoktan. Kitabını da masaya koymayı ihmal etmedi.
"Bak sen zenginsin." Dedi parmağıyla beni işaret ederek. Parmağıyla işaret etme huyuna ayar olmaya başlıyordum yavaş yavaş. "Ama nasıl oluyor da etrafındaki insanları kaçırıyorsun? En azından paran için yanında olmaları gerekmiyor mu?" Diye sordu. Bu çocuk salak olduğu için mi böyle gereksiz bir soru sormuştu şimdi, ya da laf olsun diye ortaya mı konuşmuştu? Seçeneklerim arasında fazla zeki olduğu düşüncesini geçirmek dahi istemedim. Zeki olamayacak kadar aptal gözüküyordu. Fakat sorusu da klasik olaydı. Bence lüzumsuz insanlara vakit ayırmaktansa kaçırmak daha güzeldi.
"Burada okuyan herkes zengin?" Dedim ben de sorarcasına. Özel okulda okuduğumuzu ne zaman hatırlayacak diye bekledim. Cebinde para yoksa bir saniye bile kalamayacağın bir okuldu burası. Fakir edebiyatını da sevmemiştim bu çocuğun.
Sevmemek gibi bir huyum yoktu aslında. Gayet sevecen minik bir kızım ama işte psikolojim yerinde değil gibi hissetmekten kendimi alamadığım için garip davranışlar sergileyebiliyor, herşeye atarlanma isteğine karşı gelemiyordum. Sanırım bu ergenlik denen olayı sonuna kadar yaşıyordum.
Ben bu gün sigaraya başlayacak kadar batmıştım. Dışarıdan bakıldığında gayet sağlam yere ayak bassam da içim çürüyordu. Bunu fark edebiliyordum ama elimden bir şey gelmiyor öylece yıkımı bekliyordum.
Derin nefes alınca bedenimin ne kadar yorulduğunu fark etmiştim. Dinlenme saatim gelmişti ve hatta geçiyordu. Bu gereksiz insan bozuntusu çıkıp gitseydi de uyusaydım. Zamanımı beynimi dinlendirmek için kullanırdım. Bedenimi yatağa attım onu umursamadan. Tavanı izledim bir süre. Mayışmaya başladım hemen. Neredeyse odamda biri olduğu gerçeğini unutup uykuya dalabilirdim.
"Gitsene. Rahatsız ediyorsun artık. Uyumak istiyorum." Dedim gözlerim kapanırken. Ayağımla da ayağından ittirdim oturduğu yerden kalkması için. O ise tepki bile vermedi. Ayağımla onu dürtüklememe izin verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ha-zel & Tecessüs | ♥︎
Romance"Hey," dedi bir ses. Keyfimin içine edeni merak ettiğim için gözlerimi açtım. "Ne var?" Dedim karşımda bir erkek görmenin verdiği şaşkınlığı ele vermeden. İki eli cebinde biraz eğilmiş, yüzünde küçük gülümsemeyle bana bakıyordu. "Sigarandan birkaç d...