🕸
"Güneşin saçtığı ışınlara, gölgelerin karanlığa, Arzuların güzelliğe bağlılığı gibi; Doğru yoldan çıkarsam eğer Dünyanın bütün lanetleri üstüme olsun.*"
🕸
Müzik,
• Erik Satie - Gnossienne No.1 •
🎭
180 Yıl önce
İstanbul'da soğuk bir Aralık akşamıydı. Kapalı havada az buz görünen bulutlar birbirine saklanmaya başlıyordu. Birazdan yağmurun tınısı her bir yanı dolduracak, sporların etkileşime girmesiyle dört bir yanı toprak kokusu saracaktı. Yağmura yakalanmak istemeyen Yabancı, dönüşte zorluk yaşamamak için adımlarını hızlandırdı. Dünya onun için hiçbir zaman iyi bir gezegen olmamıştı. Hem içinde bulunanlar, hem yaşananlar tam anlamıyla dünyanın gizli bir perdesinin daha olduğunun kanıtıydı.
Köşkün güvenlik tellerine doğru adımlar atarak etrafına bakındı. Burası fazla ıssızdı ve görünürde kimse yoktu. Hedefini çevreleyen dört büyük duvar birbirlerine o kadar uzaktı ki, biri duvarların arkasından bağırsa kimse duymayacaktı. Tüm bunlara rağmen küçük bir çocuk kaldırımda tek başına oturuyor, odaklanarak elindeki zeka küpünü çözmeye çalışıyordu.
Gizemli yabancı, aradığı kişiyle bu kadar erken, bu kadar güvensiz bir ortamda karşılaşmayı beklemediği için iç çekti. Soğuktan titreyen ellerini cebine soktu ve rahat bir tavırla yetimhanenin bahçe kapısından içeriye girdi. Kapıda güvenlik vardı ama henüz, güvenlik onu görüp engelleyecek kadar ölü değildi.
Birkaç adım daha attı, çocuğun onu fark etmesini bekledi ama hayır, çocuk elindeki küpe o kadar çok odaklanmıştı ki ona zarar vermek için biri yaklaşsa bile asla fark etmeyecekti. "Hey, Küçük!" Sesini biraz yükseltti. İkinci seslenişinde çocuk sesin geldiği yöne döndü ve etrafına bakındı.
Çocuk önce başını güvenlik görevlisinin olduğu tarafa çevirdi. "Bana mı seslendin?... Sen de kimsin?" dedi ve yargılayıcı bakışlarıyla yabancıya baktı. İhtişamlı görünen bu yabancının buralı olmadığını hemencecik anlamıştı.
Şahsın yüzüne yüce bir gülümseme yayılıp merdivene yaklaşınca çocuk kaşlarını çattı. "Ben kim miyim?" Dalga geçecekti ama hayır, şu anda kesinlikle sırası değildi. "Sorularını büyüdüğünde sor, çocuğum." dedi ciddiyetini bozmadan. "Bu saatte burada ne yapıyorsun?"
Çocuk yerinde durmaya devam ederek gizemlinin gözlerine baktı. "Bundan sana ne?" dedi acemi bir tavırla. "Ayrıca senin kim olduğunu tabii ki de biliyorum." Orta yaşlı yabancı, kaşlarını çatarak çocuğa yürüdüğünde küçük çocuk onu incelemeye devam etti. "Sen kötü bir canavarsın." dedi, karşısındaki yabancının kocaman siyah gözbebeklerine bakarken.
"Sence de 'canavar' kelimesi senin gibi küçük ama önemli bir çocuğa göre fazla iddialı bir cümle değil mi?" Yabancının oyalanacak zamanı yoktu. Tüylü şapkasını indirerek dizini merdivene yasladı ve küçüğün ellerini yokladı. "Sembolün, güzelmiş." dedi çocuğun sağ eline bakarak. Asıl gözlerindeki ifade şimdi karanlığa bürünmüştü.
Kumral saçlı çocuk onun hayali bir arkadaş olamayacak kadar büyük olduğunu fark edince ellerini arkasına sakladı. "O bir sembol değil, ben çizdim." Henüz dokuz yaşında olmasına rağmen doğum lekesi olduğunu söylemeyerek kolay lokmalara kanmadığını belli edecek bir hamle yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERSİ YÜZ
Fantasyİnci Afif öldükten sonra katillerin, sayısız suç örgütünün ve maskelilerin yönetimi ele geçirdiği bir boyutta askerler tarafından korunan yasaklı bir bölgede dirilir. Kafasını karıştıran şey bir askerin tabutunda uyanmasıdır. Neden burada uyandığını...