🎭O sırada beklenmedik bir şekilde karşımdaki adam benden daha hızlı davranarak havaya ateş etti. Bu nedenle elimdeki silah korkuyla yere düşüverdi. "Ödümü kopardın, Aptal Adam! Ne yapıyorsun...?" Hakaret dolu cümlelerimden sonra askerlere kaş göz yaptı ve askerler koluma yeniden girince bu sefer hareket alanımı da tamamıyla kısıtladılar. "Keşke askerine ateş açsaydım!" dedim öfkeyle. "En azından beni vuran sen olurdun!"
Adam beni dinlemedi. "Aklından dahi geçirme." dedi ve askerlerine döndü. "Bu kadını demirliklerin ardına bırakana kadar yanından ayrılmayın. En ufak hareketinde kaçamaması için bacağına sıkın." dedi ve önümde durarak beni incelemeye devam etti. "O silah seni öldürmeyecek, ölmekten beter edecek. Bunu bilmene rağmen Kaçık Bir Türk Kadını olarak buna cesaret ettiğine inanmam zor." Başıyla işaret ettiğinde yeniden taşınmaya başladım. O da atına binmeden diğer askerleriyle birlikte yanı başımda yürümeye başladı. "Ne olursa olsun, akıl hastası bile olursan ol bu kurallara uyacaksın. Uymak zorundasın, Kadın. Bu maskeyi taşımak zorundasın, uzvunun bir parçası gibi görene kadar alışmak zorundasın. Unutma, benimle karşılaşman sana hayat verdi."
Ağlıyordum ve durumun saçmalığına ağlıyordum. Hala uyanamamış olmama ağlıyordum. Bir tabutun içerisinde gözlerimi açmış olmama ağlıyordum, kapalı alan korkum vardı ve on dakika önce ben bir tabutun içindeydim. On dakika sonrasında kalbime bir silah dayamıştım, aptal kafam silahı daha yeni canlı canlı görmesine rağmen deli cesaretiyle kendini öldürüp uyandırmak istemişti. Başaramamıştım.
İki askerin gözetimi altındaydım ve boğazım çok ağrıyordu. Aklım ona inanmamam gerektiğini, kalbim ise gerçekleri anlamamı bekliyordu. Yine de sabırlı oldum ve rüya konusunu bir rafa kaldırdım. "Pekâlâ." dedim kabullenerek. "O zaman şu an rüyada değilim diyelim. Ben buraya nasıl geldim?" En merak ettiğim sorulardan birisi ise buydu. Ben buraya nasıl gelmiştim?
Aziz Alazade açık haki tonlarındaki kıyafetini düzenlerken yanımda birkaç adım mesafeyle yürümeye devam etti. "Kimsin bilmiyorum ama yıllardır buradaydın, aklından şüphe duyarım." Tek bir cümle daha konuşmak istemedim, tenimde yeniden bir ürperti meydana gelmişti. Bunu üçüncü defa yaşamıştım ve bu aptal şeyden hoşlanmıyordum.
Yarım saat sonrasında büyük bir kalenin önünde durduğumuzda başımı kaldırıp yukarıdan bakmaya çalışarak merakla yapıyı incelemeye koyuldum. Uzun bir kubbe şeklindeydi ama filmlerdeki gördüğümüz gibi değildi. Sağı ve solunda iki tane saraya benzeyen yapı vardı ve etrafı surlarla çevriliydi. Çakıl taşındandı ama oldukça dayanıklı görünüyordu. Kaç yılındaydık acaba? Burada hayalimden uzak bir dünya vardı ve olanlar çok görkemli ve fazla ihtişamlı şeylerdi. İnanamıyordum, inanmak güç geliyordu. "Kaç yılındayız?" dedim elimle kendimi yellerken. Az önce soğukken şimdi sıcaktı, buranın da düzeni böyleydi herhalde.
"Yıl kavramı mı?" diyerek güldüğünde ağzıma dolan kanı tükürdüm. Komutan beni umursamadan yabancı kelimelerle kapının ardına seslendiğinde kalenin büyük kapıları yavaşça açıldı. İki asker kolumu bırakıp başka iki asker kollarıma girdiğinde neden eş değiştirdiğimizi sorguladım.
Kocaman surlarla çevrili olan görkemli kapının ardına doğru ilerledik. Askerlerin eşliğinde korunan kapı, aramıza kapanmadan önce Aziz Alazade'nin gözlerinin hala üzerimde olduğunu hissettiğim için ona son bir defa kafamı çevirdim. Belki bundan sonra onu göremeyecektim, içimdeki dürtüler onun bir şey söylemesini istedi fakat Aziz Alazade öylece maskenin ardına saklanarak yüzüme baktı.
Eğer bunlar bir rüya değilse ondan özür dilemeliydim çünkü ikimiz de fazlasıyla birbirimize karşı kaba ve aşağılayıcı konuşmuştuk. Sanki denize düşmüştüm ve köpekbalığına sarılıyordum, ancak ben bu durumdayken yapacak hiçbir şey yoktu. Gerekiyorsa köpek balığına sarılacak, kendimi yem yapacak ve buradan kurtulacaktım ama her şeyi geçtim... Buradaki kaleden daha görkemli ve heybetli durduğunu göz ardı edemezdim. Bakışlarıma cevap vermeden, robotmuş gibi kafasını çevirip askerlerle birlikte gittiğinde yüzüme kapanan kapıyla kendi düşüncelerimden sıyrıldım. Yavaşça önüme döndüm ve her şeyin bir şaka olmasını diledim. Kollarımdan tutan ve dillerini bile bilmediğim iki asker ile artık bir zindanda mahsur kalacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TERSİ YÜZ
Fantasyİnci Afif öldükten sonra katillerin, sayısız suç örgütünün ve maskelilerin yönetimi ele geçirdiği bir boyutta askerler tarafından korunan yasaklı bir bölgede dirilir. Kafasını karıştıran şey bir askerin tabutunda uyanmasıdır. Neden burada uyandığını...