9. Bölüm - İp Üstünde Tek Nefes

78 14 263
                                    

🎭

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🎭

Nereye gittiği hakkında gram fikrim yoktu.

Saat kaçtı acaba? Hava kararmış, herkes puslu hava eşliğinde çadırlarına çekilmiş ve huzurlu bir uyku çekiyordu.

Barlas dışında.

O, herhangi bir tehlikeye karşın çadırını bana vererek bugün nöbette olacağını söylemiş, ardından herkesi çadırına postalamış ve şaşırtan bir şekilde nöbetin başından ayrılmıştı. Bir yere gidiyordu. Ve korkunç olan şey ise, bizi burada tek başımıza bırakarak gitmesiydi.

Hızlıydı. Adımları o kadar hızlıydı ki sabahın olmasından korkarmış gibi panik içinde yürüyordu. Attığı adımlar yüzünden kalbinin kan pompalamaya yetişmediğini yirmi metre uzağında olsam bile görüyor, hissediyordum. O her başını sola veya sağa çevirdiğinde bulduğum en yakın ağaca saklanıyor, beş saniye sayınca arkasından çıkarak peşine takılmaya devam ediyordum. Bir Kaptan, peşine takıldığı Korsanı hissedemeyip hatta üstüne bastığı yaprakların hışırtısını duyamayacak kadar hedefe odaklanabilir miydi? Beni şimdiden dehşete düşürüyordu. Halbuki birazdan, korkudan öleceğim ve kalbimi hissedemeyeceğim çok dakika olacaktı.

Buradan nasıl geri döneceğimi bilmiyordum. Bildiğim tek şey artık çimenlere basmıyor olup beton zemini ayakkabılarım olmasına rağmen ayaklarımın altında hissederek kente doğru yaklaşmaya başlıyor olduğumdu. Adımları yavaşlayınca duraksadım. Beton zeminle döşenmiş yolu izlemeye devam etti. Eğer bir kol saatim olsaydı kırk beş dakikadır onu takip ediyor olduğumu söyleyebilirdim. Ama yoktu.

Çok uzaktan bile harabe olduğunu seçebildiğim kentin ışıklarından tersine, sola saparak yeniden toprak yola geçiş yaptık. Birkaç dakika sonra ise ne olduğunu çözemediğim, sadece bir insanın sığabileceği garip bir yapı ortaya çıkınca geri adımlar atarak koca taşın arkasına saklandım. Kaptan sağa sola bakmadan beton yerin paslanmış kapısını açtı ve içeriye girdi.

O içeriye girince koşarak kapıya yetiştim ve birkaç saniye beklemenin ardından kapıyı açtım. Paslanmış olmasına rağmen ses çıkmamasının gururunu yaşıyorken, içeride gördüğüm manzara yüzümü ekşitmeme ve neler döndüğünü anlamaya çalışmama neden olmuştu. Aşağıya doğru doğrudan kazılmış ve tırmanmak için yerleştirilmiş metal merdiven tutamaçları... "Harika, yine yeraltı!" dedim sessizce. Aşağıya baktım, Kaptan sanırım o boşluktan atlamıştı ve bu yüzden -çünkü bu kadar hızlı inmesinin imkanı yoktu- onu kaybetmemek için yavaşça aşağıya merdivenlerden indim.

Krem rengine boyanmış küçük bir oda ve asansöre benzeyen bir mekanizma gördüğümde kaşlarım çatıldı. Krem rengi kolonun arkasına saklanırken Kaptan dokunmatik ekrana bakarak bir şeyi çözdü ve şifreyi girdiği anda kapı kendiliğinden açıldı. İçeriye girip birkaç saniye beklemenin ardından yandaki kolu aşağıya indirerek kapıyı kapattı derken gözlerim sulandı. Öyle bir bakıyordum ki, şaşı kalmıştım. Bu adam nereye gidiyordu, üstelik böyle bir gezegende bu teknoloji de neyin nesiydi?!

TERSİ YÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin