Yeni bölümden hepinize merhaba, nasılsınız:)
Hazırsanız bölüme geçelim, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
***
Saat 5'e geliyordu ve her şey hazırdı, ablam dışında...
Zeynep ve Miyase geleli 3-4 saat oluyordu ama anca ablam hazırlanmaya başlamıştı. Kolları geniş uzun lacivert bir elbise gitmişti ve belinden aynı renkte bi kuşak bağlamıştı. Şimdi ise şalını yapmak ile uğraşıyordu.
Şalımın iki ucunu arkaya attım ve ablama döndüm. "Abla söyleyelim yarın gelsinler, sen yarına kadar hazırlanamayacaksın çünkü." Ablam sinirle bana döndü, "Yağmur beni sinir etme zaten şu şalı bir türlü yapamadım!"
Ablamın yatağının üstüne oturdum, Zeynep ablama doğru yaklaştı ve onu kendine doğru çevirip şalını yaptı. Hiç görmediğim bir modeldi ve gayet güzel yapmıştı. Hayretle ona baktım, "kız Zeynep kapalı değilsin ama baya güzel oldu." Zeynep kapanmayı denemişti ama yapamamıştı. Namazını kılar, orucunu tutardı fakat örtünememişti. Aslında çoğu sözde kapalı kadınlardan daha kapalı giyiniyordu ama sadece başı açıktı.
Sonuçta 'ahlak örtüsü olmayanı baş örtüsü müslüman yapmaz."
Zeynep ablamın şalını yapmayı bitirdiğinde Miyase girdi içeri, "Toprak geldi seninkiler." Ablam gözlerini devirip ayağa kalktı ve aynadan kendine son bir kez baktı. Onu kolundan tutup kapıya doğru yürümeye başladım. "Ablacım sen çuval giysen bile seni beğenirler merak etme sen."
Ablam bana ters ters bakıp kolunu kolumdan kurtardı ve kapıya doğru yürüdü. Herkes kapının önünde toplandıktan bir kaç saniye sonra kapı çaldı ablam biraz bekleyip kapıyı açtı. Kapının yanında sırasıyla ablam, ben, Miyase ve Zeynep duruyordu karşımızda ise Giray,annem ve babam.
İçeriye ilk damat girdi ve elindeki bir Buket beyaz gül'ü ablama uzattı. Onun arkasından damadın kardeşi olarak tahmin ettiğim bir adam girdi ve elindeki iki tane kırmızı gül'ü beni es geçip benim yanımdaki Zeynep ve Zeynep'in yanındaki Miyase'ye verdi. Bana niye vermediğini düşünürken onun arkasından içeriye yine onun yaşlarında bir adam girdi ve elinde ki küçük papatya buketini bana uzattı. Sanırım eniştemin kardeşi buydu ama diğeri kimdi? Şaşkınlıktan gözlerin fal taşı gibi açılırken elindeki buketi aldım.
Son olarak içeriye eniştemin annesi ve babası girdi. Onlar misafir odasına girerken biz dördümüz de mutfağa geçtik.
Ben daha az önce olanların şaşkınlığını atamadan Zeynep hızla sandalyeye oturup bayılır gibi bir hareket yaptı. "Ay bana gül veren çocuk çok yakışıklı değil miydi?" Miyase gözlerini devirip bana doğru geldi. "Sen boş ver sana gül veren çocuğu, asıl sorun bize gül verirlerken niye Yağmur'a onun en sevdiği çiçeği yani papatya veriyorlar?"
Ablam kahveleri yaparken lafa atladı, "Miyasecim onu da siz Yağmur anlatsın." Miyase ve Zeynep bana dik dik bakarken masanın üstündeki telefonu alıp mesajları onlara gösterdim. Zeynep telefondan başını kaldırıp sinsi sinsi sırıttı, "Yağmur ablanla elti olacaksın, hayırlı olsun kız." Sinirle Zeynep'in omzuna bi tane geçirdim, Zeynep hem omzunu oluşturuyordu hem de hâlâ sırıtmaya devam ediyordu.
"Saçmalama Zeynep! Hem adama ben söyledim zaten papatya sevdiğimi o da incelik göstermiş işte." Zeynep ve Miyase 'tabi canım' der gibi bakıyordu bana. Onlara öfke dolu bakışlar atarken ablam kahvelerin hazır olduğunu söyledi tam tepsiyi kaldırıyordu ki onu durdurdum.
"Ablacım bir şey unutmadın mı?" Ablam anlamaz gözlerle bana bakarken üst dolaptan tuz kavanozunu çıkartıp bir kaşık dolusu tuzu önüme gelen bir kahvenin içine boşalttım. "Kızım ben isteyerek mi bu adamla evleneceğim ne bu adamın kahvesine tuzu boca ettin!"
Ablama yan yan baktım, "ablacım, tuzlu kahve istediğini göstermez ki onun anlamı şu; Gelin adayı eğer damadı hiç beğenmediyse kahvesine şeker yerine tuz koyarmış. Tuzlu kahveyi içen damat adayı, kızın kendisini beğenmediğini anlayıp anasını babasını toplayarak bu işten vazgeçermiş. Anlamı bu." Ablam oflayıp, "ama şimdilerde her istemede yapılıyor bu uygulama."
Omuzlarımı silktim ve kapıya doğru yürdüm. Diğerleri de arkamdan geliyordu. Durup ablamın önüme geçmesini bekledim ablam önüme geçince hep beraber misafir odasına girdik. Biz üçümüz koltuğa otururken ablam da kahveleri dağıtmaya başladı.
Kahveleri dağıtıp ablam da oturduğunda ben enişteme doğru bakalım kahveyi püskürtecek mi diye bakıyordum, ama hiç bir şey olmadı sakince kahvesini içti. Ondan beklediğim hareket onun yanındaki Ali Asaf'dan gelince canım ablamın kahveleri yanlış dağıttığını anladım. Ali Asaf öksürüklere boğulunca eniştem de onun sırtına vuruyordu.
Miyase yanımda gülmemek için kendini sıkarken, onu uyarmak adına yavaşça çimdikledim. Ablamda beklenmedik bir şekilde telaşla ayaka kalkıp Ali Asaf'a peçete uzattı. "Hay aksi sana mı denk geldi kahve kusura bakma." Ali Asaf ablamın elindeki peçeteyi alınca ablam da yerine oturdu.
Ve en sonunda eniştemin babası konuşmaya başladı. "Sebebi ziyaretimiz malum," biraz durakladıktan sonra devam etti, "Allah'ın emri Peygamberin kabri ile kızınız, Toprak'ı oğlumuz, Yiğit'e istiyoruz." Babam derin bir nefes verdi, "oğlunuz kızımı görmüş beğenmiş lakin benim kızıma da danışmam lazım." Sonra ablama dönerek, "kızım senin rızan var mı?" Diye sordu.
Ablam şaşkınlıkla babama baka kaldı, hiç beklemezi sormasını. Ablamın 'hayır' diyeceğini umuyordum ama öyle olmadı. Başını yere eğerek, "sen nasıl uygun görürsen babacım." Bu sefer şaşkınlıkla bakma sırası bendeydi neden öyle demişti ki? Babam gülümseyerek dünürüne döndü,
"e o zaman verim gitti."
***
Diğer bölüme kadar hoşçakalın:)
YOU ARE READING
Helal Yârim | Texting
Teen Fiction053***; Yağmur hanım, ben lafı uzatmayı pek sevmem. 053***; Sevgili olayları felan da çok ters bana, size de öyle olduğunu düşünüyorum. 053***; Ben sizi gördüm beğendim. 053***; Bence siz de beni beğenirsiniz. 053***; Haftaya müsaitseniz sizi Allah'...