Selammm, nasılsınız?
Bölüm baya bi gecikti kusura bakmayın lütfen.
Oy ve yorumlarınız beni çok mutlu ediyor çok teşekkürler❤️
Keyifli okumalar :)
***
Zeynep'in Anlatımıyla.
Bir perşembe günü Miyase'nin zoru ile sabahın sekizinde pazar doğru yürüyorduk. Çok uykum vardı ama Miyase'ye laf anlatmak baya zordu. "Ya niye sabahın köründe gidiyoruz, öğlene doğru giderdik." Miyase söylediğim şeyle oflayarak bana döndü, "Eylül kaç kere söyleyeceğim sana, öğlene doğru güzel bir şey kalmıyor!"
Miyase çok ciddi olduğu zamanlarda bana ikinci adım ile hitap ederdi, ama başka türlü kimse bana Eylül demezdi.
Oflayarak yürümeye devam ettik daha pazara varmamıza 1-2 saatlik yol vardı ve yine Miyase yüzünden otobüse binemiyorduk. Çünkü Miyase'de klostrofobi vardı. Kapalı ve dar alanda 15 dakikadan fazla kaldığında krize giriyordu ve bayılıyordu.
Pazara bi yarım saatlik yol kalmıştı ki Miyase aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve bana döndü. "Zeynep ben sana ne söylemeyi unuttum." Dedi bir anda bende merakla ona döndüm, "ne söylemeyi unuttun?"
Miyase sağ tarafa doğru baktı, "gel şuradaki kafeye oturalım da anlatayım." Miyase beni kafenin olduğu tarafa doğru çekiştirirken kinayeli bir sesle, "ama pazara yetişmeliyiz Miyasecim, sonra doğru düzgün bir şey kalmıyor." Dedim ve kıkırdadım. Miyase bana yandan bi bakış atıp, "boş ver şimdi pazarı felan, gideriz bi ara."
Kafeye girdik ve boş bulduğumuz ilk yere oturduk. Miyase garsonu çağırıp her zaman ki içtiğimiz kahveleri söyledi ve beklemeye başladık. Baktım Miyase'nin konuşacağı yok ben girdim konuya, "ee hadi ne söyleyecektin?"
"Ben kahvelerin gelmesini bekliyordum ama neyse anlatıyım." Başımı 'anlat' anlamında salladım. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı, "şimdi biliyorsun ben bir sürü özel hastaneye başvuru yaptım." Kafamı salladım, "evet, ne olmuş?" Yüzünde büyük bi gülümseme oluştu, "işte geçen gün başvuru yaptığım hastane beni yarın görüşmeye çağırıyor." Miyase'nin söylediği şeyden sonra heyecanla ayağa kalktım, o da benimle beraber kalktı ve birbirimize sıkı sıkı sarıldık. "Ya çok güzel bir haber bu, çok sevindim adına."
Bi 5-10 saniye daha öyle kaldıktan sonra yerimize oturduk ve Miyase konuşmaya devam etti, "asıl güzel olan da seçilme ihtimalim çok yüksek çünkü, o hastanede sadece bir fizyoterapist var ve tek başvuru yapan benim." Elimi eline uzattım ve elini tuttum, "hakkında hayırlısı olsun kardeşim benim."
Garsonun gelmesiyle güzel an bozuldu ve kahvelerimizi aldık. Kahvemi içerken bir yandan da bana heyecanlı bir şekilde yarın ki görüşmesi hakkında bir şeyler anlatıyordu.
Konuşmamız bittiğinde pazara gitmek için kafeden çıkacaktık bu güzel haberin şerefine kahveleri ben ısmarlamaya karar verdim, Miyase ne kadar karşı çıksa da onu dinlemeden kasaya doğru ilerledim.
Kasada biraz kuyruk vardı ve beklemeye başladım. Kafamı sağa çevirdiğim sırada gördüğüm tanıdık sima ile ne yapacağımı şaşırdım ve hemen arkamı döndüm. Ege buradaydı ve tek değildi. Yanında benden bi kaç yaş küçük, esmer bi kız vardı ve çok güzeldi.
Bir anda kıskandığımı hissettim, ben kimdim ki Ege'yi kıskanıyordum.
Ben bunları düşünürken biri omzuma dokundu, başımı sağa doğru çevirdiğimde bi tane kadın, "hesabınızı ödeyecek misiniz artık?" Diye sordu önüme baktığımda sıranın bana geldiğini gördüm ve mahçup bir şekilde gülümseyerek kadına döndüm, "kusura bakmayın, dalmışım."
Hızla hesabı ödedikten sonra çıkışa yönelmiştim ki Ege'nin bana seslenmesiyle durmak zorunda kaldım. Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirip onlara doğru ilerledim, niye çağırmıştı ki beni?
"Buyur?" Diye sordum dirket o da bana gülümseyerek cevap verdi, "şey dicektim annem neden benim söylememi istedi bilmiyorum ama cumartesi günü sizi bize davet ediyor, aslında arayacaktım ama hazır burada görmüşüm söyleyeyim dedim." Aslında bende şaşırmıştım, Pınar teyze neden annemi arayıp haber vermemişti ki? Bu düşüncelerden sıyrılıp kafamı salladım, "ben anneme söylerim o da Pınar teyzeyi arayıp haber verir."
Ege de başını sallayıp beni onayladı, tam gideceğim sırada merakıma yenik düşüp, Ege'nin yanındaki kıza döndüm ve elimi uzattım, "merhaba, Zeynep ben, seni bu mahallede hiç görmedim de merak ettim, başka mahalleden misin yoksa yeni mi taşındın?" Kız bana gülümseyerek, "Eylül abla ben seni tanıyorum, sen Giray'ın ablası Yağmur abla'nın arkadaşı değil misin?" Şaşırmıştım beni nereden tanıyordu ki, "evet de sen beni nereden tanıyorsun?"
"Ben Giray'la aynı sınıftayım da oradan biliyorum, Tuğçe ben." Bir anda gözlerim fal taşı gibi açıldı,
"sen Giray'ın hoş..." lafımı yarıda bölen şey Miyase'nin kapıdan bağırması oldu.
"Of Eylül ağaç oldum kapıda, nerdesin kaç saattir?!"
Ona doğru döndüm, "geliyorum, bekle iki dakika!" Diye bağırdım Miyase'ye doğru ve tekrar Tuğçe'ye döndüm, "bende duymuştum ismini ama hiç görmemiştim, memnun oldum tanıştığımıza." O da bana gülümseyerek karşılık verdi.
Ege'ye dönüp, "ben anneme haber veririm, teşekkürler." Dedim ve onun bir şey söylemesini beklemeden Miyase'nin yanına doğru ilerledim. Miyase'nin yanına geldiğimde bana sinirli bakışlar atıyordu, "kök saldım yakında ağaç olacağım köstebekgiller gölge gibi!"
Dediği şeyle kısık bi kahkaha attım ve pazara doğru yol aldık. Bir yandan da kafe'de olanları anlatıyordum ona, Miyase bana yandan bi bakış atıp, "yani ben seslenmesem Giray'ın Tuğçe'den hoşlandığını söyleyecektin, öyle mi?" Mahçup bir şekilde Miyase'ye baktım, "şey sanırım öyle." Miyase derin bir nefes verdi ama bir şey söylemedi.
***
Pazardan ihtiyacımız olan her şeyi aldıktan sonra eve doğru yürüyorduk. Öğlen güneşi beynimiz eritecek kadar güçlüydü ve nefes nefese kalmıştık. Miyase pes etmiş bir şekilde yanımızdaki duvara oturdu. "Vallaha daha fazla yürüyemeyeceğim." Bende yanına oturdum, "vallaha bende." Dedim.
Nerdeyse 10 dakika hiç hareket etmedik ve sadece oturduk, konuşmaya bile mecalimiz yoktu. Kafa mı sağ tarafa doğru çevirdiğimde bir sürü insanın toplanmış olduğunu gördüm ve yanımdaki Miyase'yi dürttüm, "kız şurada ne oluyo?" Miyase omuzlarını kaldırıp indirerek sorumu cevapladı.
Merakımıza yenik düştük ve o tarafa doğru ilerledik. O kadar kalabalıktı ki fazla yaklaşmamaya karar verdik. Sesleri duyabileceğimiz kadar yaklaştık, kavga edenlerin sesi çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyorduk.
Yumruk ve bağırma sesleri yankılanıyordu sokakta. "Eylül'den uzak duracaksın!" Dedi aralarından biri ve hızla kalabalığın içine daldım. Kavga edenleri görünce ne diyeceğimi bilemedim, Ege ve abim olarak gördüğüm kuzenim Yahya.
Yahya Ege'ye benden uzak durmasını söyledi, neden böyle bir şey söylediğine anlam verememiştim. Kavga daha da büyürken Ege'nin söylediği şey kalbimi paramparça etti.
"Ya yürü git, ne işim olur benim o kızla."
***
Bölümü nasıl buldunuz?
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🤍
Diğer bölüme kadar hoşçakalın :)
YOU ARE READING
Helal Yârim | Texting
Teen Fiction053***; Yağmur hanım, ben lafı uzatmayı pek sevmem. 053***; Sevgili olayları felan da çok ters bana, size de öyle olduğunu düşünüyorum. 053***; Ben sizi gördüm beğendim. 053***; Bence siz de beni beğenirsiniz. 053***; Haftaya müsaitseniz sizi Allah'...