Semiha teyzem Araz'la konuştuktan sonra, Araz bana bir saat içinde geleceğini bildiren bir WhatsApp mesajı yollamış, ben de ona tamam demiştim.
Üzerime kedi desenli pembe tişörtümü, altıma da hafif dizaltı, beyaz, pileli eteğimi giyip hazırlanmıştım. Araz geldiğini, aşağıda beklediğini yazan bir mesaj yolladığında ben de evden çıktım. Ve kapımızın önünde bekleyen siyah Bugatti'ye doğru yürüdüm.
Araz'ın aracının, şoför yanı kapısını açıp ön koltuğa oturdum. "Naber Araz?" dedim kapıyı içeriden örterken.
Direksiyon başında oturan Araz siyah kumaş pantolonunun üzerine, bej renk klasik bir gömlek giymişti. Kaşlarına kadar inen uzuncana saçları, çıkık çenesi, düzgün bir burnu, kemikli yüz hatları vardı. Çekik, buz mavisi gözleri ürpertici bir hava taşıyordu nedense. Kutupta yaşayan bir kurt köpeğini çağırıştırıyordu vahşi bakışlarıyla. Kaslı yapısıyla onu tanımayan bir kız için iyi bir erkek arkadaş seçimi gibi durabilirdi ama o arızanın tekiydi ve ona bulaşmamak lazımdı.
Araz oturduğu yerden yüzünü bana çevirdi. Açık pencereden esen meltem, saçlarımın uçuşmasına yol açarken nedense Araz sol elini ağzına götürüp örttü. Ve oturduğu yerde kendini ani bir hareketle dikleştirdi. Öyle ki varlığımdan sanki rahatsız olduğu hissine kapılmıştım.
Anlamaz bir ifadeyle kaşlarımı kaldırıp, "İyi misin?" diye mırıldandım.
Araz sanki ummadık bir durum karşısında acı çeker gibi gözlerini yummuştu. Halen avuç içiyle ağız ve burnunu örtüyordu.
Kötü mü kokuyordum acaba? Bu sabah yıkanmıştım oysa ve gün içerisinde sarımsak filan da yememiştim açıkçası. Bu çocuk niye bana böyle olumsuz tepkiler veriyordu ki şimdi?
Araz nihayet buz mavisi gözlerini araladığında, bakışlarını benden sakınmaya devam etti. Sol eliyle ağzını örterken, sağ elini tokalaşmak ister gibi bana uzattı. Ben de elini nazikçe sıktım.
Sonra arabanın içinde yine sessizlik hakim olmuştu.
"Annen cidden de haklıymış Araz," diye söylendim. "Çok tuhaf davranıyorsun. Seni çocukluğumdan beri tanıyorum. Hep eksantrik biri olduğunu düşünürdüm ama şu an acayip kelimesi zayıf kalır seni anlatırken."
Cevap yoktu...
Araz gözlerini indirip, az önce elimi sıktığı kendi eline baktı. Sonra da sanki eli pislenmiş gibi, elini gömleğine silmeye başladı. Uzunca süren el temizliğinin ardından, kapı tarafındaki düğmeye bastığında her ikimizin de penceresini sonuna kadar indirdi. Arabayı havalandırıyordu. Niyeyse...
Elimi yukarı kaldırıp, bir tutam saçımı parmaklarımla kavradıktan sonra burnuma yaklaştırdım. Kokladım. Kötü kokmuyordum da aslında. Bu Arıza herif niye bana dolapta üç hafta beklemiş yoğurtlu makarna gibi muamele ediyordu ki şimdi?
"Konuşmayacak mısın Araz?" diye sordum sabrım zayıflarken. Yüzümü ona çevirdiğimde, Araz'ın gözleri gözlerimi buldu. Bana dik dik bakıyordu. Yiyecekmiş gibi sanki.
Ama sonra yüzünü diğer yana çevirdi ve kendi camından dışarıyı izlemeye başladı. Kısa bir zaman sonra başını yavaşça iki yana salladığını gördüm nefesini üflerken.
Bir anda gergin bir ifadeyle avucunu direksiyona vurdu. "Ece," dedi kısık bir sesle. "İnmeni istiyorum."
"İnmemi istiyorsun?"
Yüzünü bana çevirdi. Buz mavisi gözlerinin, dondurucu bakışlarını gözlerimden ayırmadan başını evet anlamında salladı.
Ağzım bir karış açık kalmıştı. "Beni kovuyorsun arabandan. Öyle mi?" dedim sesimi yükselterek.
Bana doğru yanaşıp, kolunu önümden uzatarak elini benim kapıma doğru yanaştırdı. Ve kapımı açtıktan sonra tekrar koltuğunda dikleştirdi kendini.
Defol diyordu bu hareketiyle sanki...
"Ben de seninle görüşmeye bayılmıyorum zaten," diye homurdandım kendimi kapıdan dışarı hışımla atarken. "Annenin zoruyla yanına geldim. Ama boşunaymış belli ki. Ne halin varsa gör!"
Arabadan inince kapıyı sertçe itip kapattım. Saniyeler sonra da Araz aracının gazına basıp yanımdan uzaklaşmıştı...
Az önce ne yaşamıştım ben?
Hiçbir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP TUTULMASI - Alacakaranlık(Bella❤️Jacob versiyonu)
ChickLitParmakları, bacağıma bir avcının pençesi gibi sıkı sıkıya dolanmıştı; öylesine kuvvetle bastırıyordu ki, sanki kontrolü elinden kayıp gitmişti-kendi deyişiyle, 'ayarını kaçırmıştı.' Bu baskının altında, canıma işleyen ince bir sancı, derin bir inilt...