3 *

582 88 66
                                    

7 gün sonra...

Bir hafta boyunca Araz'la haberleşmemiştik. Semiha teyzeyi severdim ama yine de benden istediği görevden vazgeçmiştim. Çünkü beni arabasından dışarı atan Araz'ı arayıp tekrar görüşmek isteyecek kadar da gurursuz değildim.

Pazartesi günü sabah 7.30 gibi gri renk, dizlerime gelen okul eteğimi ve pembe gömleğimi giyip evden çıkmıştım. Apartmanımızın önünde okul servisimizin gelip beni almasını bekliyordum. Hava kapalıydı. Yağmur yağacak gibiydi sanki.

Ben okul servisimi beklerken üç dört dakika sonra tam önümde yavaşlayan araç, okul servisim olmadı. Bu gelen Araz'ın arabasıydı...

Siyah Bugatti kaldırımda parkedip durduğunda,  şoför yanı penceresi aşağı indi. Araz oturduğu yerden pencereye doğru eğilip, "Günaydın," derken ben gözlerimi devirip, kaldırımda yavaş adımlarla yürümeye başladım. Araz'ın aracından 4-5 metre uzaklaştıktan sonra durup tekrar okul servisimi beklemeye geçtim.

Araz aracını biraz ilerletip tekrar benim yanımda durdu. "Geçen hafta için özür dilerim Ece," dedi pencereden bana bakarken.

"Bir haftadır kayıplardasın Araz?" dedim sorar gibi. Onunla aynı okula gidiyorduk ve bir haftadır okulda rastlamamıştım ona.

"Evet." Bakışlarını önüne çevirdi. "Birkaç günlüğüne şehirden uzaklaşmıştım. Özel sebepler..."

Anladım der gibi başımı salladım.

"İçeri gelsene," dedi oturduğu yerden uzanıp, benim tarafımdaki kapıyı hafifçe açarak. "Okula gidiyorum ben de." Buz mavisi gözleri kasvetli ve kapalı havada daha koyu gözüküyordu.

"Gerek yok. Seni rahatsız etmek istemem," dedim geçen hafta sanki kokumdan rahatsız olmuş gibi davranmasını ima ederek.

"Israr ediyorum Ece."

Dudaklarımı kıvırıp biraz düşündükten sonra ona eşlik etmeye karar verdim. "Peki," dedim iç geçirerek. Onun yan koltuğuna oturup kapıyı içeriden örttüm. Okul çantamı ayaklarımın yanına bıraktım. Eteğimi aşağı çekiştirip dizlerimi örtmesini sağladım.

Araz gaza bastığında yola çıkmıştık. Bir süre sessizce yol aldık.

Kırmızı ışıkta durduğumuzda Araz beni baştan aşağı hızlıca bir süzdü. "Yağmurlu havalarla aran nasıl Ece?"

Tamam hava kötüydü ama bunu mu konuşacaktık yani? Bir süredir tuhaf davranışıyla annesini meraklandırmasını, geçen hafta bana sümük muamelesi yapıp beni arabadan atmasını es geçip, havadan sudan mı konuşacaktık şimdi?

Kirpiklerim hızlıca kırpışırken gözlerimiz buluştu. Acı bir gülümsemeyle, "Hava durumunu mu konuşacağız şimdi?" diye mırıldandım. "Bana bunu mu soruyorsun?"

"Evet... Sanırım öyle yapıyorum."

Gözlerimi yukarı kaldırıp biraz düşünerek, "Hmm... Yağmurlu havaları severim," dedim. "Sıcak ve terleten şeylerden ise pek haz etmem." Başımı iki yana salladım.

Araz, "Hıh..." diye bir sesle nefes verdi. Dudaklarına tatsız, hafif bir gülümseme konarken önüne dönmüş, yanan yeşil ışıkla beraber tekrar yola çıkmıştı.

"Ne?" diye sordum.

"Hiçbir şey," dedi Araz düşünceli bir ifadeyle. "Sıcalıklık ve terden hoşlanmıyorsan İstanbul'da yaşamak senin için doğru bir tercih olmamalı."

Omuz silktim. "Annemin yanında yaşıyorum. Yani elimde olan bir durum değil."

"Kendi yuvanı kurana kadar böyle devam demek Ece."

KALP TUTULMASI - Alacakaranlık(Bella❤️Jacob versiyonu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin