Araz tam karşımda durmuşken bakışlarımı yukarı kaldırmış, onun mavi gözlerinde bir delil arıyordum. Az önce yaşadıklarımın bir hayal ürünü olmadığının delilini. Ama onun özenle yaratılmış suratındaki şu dümdüz ifade bana geçilmez bir duvar örüyordu.
Belimi kavrayan eli, normal bir insana göre kat kat sıcaktı ve ben bu yoğun ısının kasıklarıma doğru yayılmasına seyirci kalmıştım. Araz'a daha yeni demiştim sıcaklığı sevmediğimi ama yine de elinin tenimde bıraktığı his rahatsız edici değildi. Gevşetici ve güven verici olduğunu bile söyleyebilirdim.
Ama gevşemek istemiyordum. Onun ağzından her çıkan söze güvenmek de... Bence dediklerimde haklıydım ve Araz'ın beni aksine ikna etmesine izin vermeyecektim.
Araz'ın belime yaslı duran elini nazikçe tutup, üzerimden kaldırdım. Birkaç saniye süren el ele duruşumuz sırasında avucum sanki fırından yeni çıkmış Ramazan pidesi tutmuş gibi ısınmıştı. Elini bıraktım.
"Tenin normal olamayacak kadar sıcak," dedim. "Bunun yanında arabadayken kırk ayağı yakalayışın, eteğimi sözde elinin ayarını kaçırıp yırtışın ve şimdi de bu kurta dönmen meselesi... Beni deli olduğuma inandıramazsın Araz, üzgünüm. Ben ne gördüğümü biliyorum. Sen bir kurtsun. Gelişmiş refleksleriyle bir böceği kolayca yakalayabilen, pençelerinin kontrolünü kaybedince benim üstümü başımı yırtabilen, insandan daha sıcak kanı olan ve en önemlisi de birisini kurtarmak istediğinde gizli kimliğini riske edip vahşi hayvana dönüşen bir tür... kurt insansın."
Bu cümlelerimden sonra adeta zaman durmuştu. Dediğimi tastik edercesine Araz'ın gözlerinde vahşi bir bakış bürünürken, çekik ve parlak gözleri daha da kısıldı. "Kimse sana inanmayacak Ece." Gözlerini kaçırıp bakışlarını indirdi. Tek eliyle yüzündeki kirli sakalı sıvazlamıştı.
"Kimseye söylemeyecektim zaten. Sadece gerçeği bilmem lazım."
Araz aniden yüzünü yine bana çevirdi. Dişlerini sıkıp, yüzündeki tüm kasları hareket ettirirken onun sinirlerini yıprattığımı hissediyordum. "Bana teşekkür edip, bu meseleyi unutamaz mısın?" dedi dişlerinin arasından. Sesi her zamankinden yüksek perdedeydi.
Yine beni yiyecekmiş gibi bakıyordu. Ve her geçen saniye bunu yapabilmesine daha çok ihtimal veriyordum. Bu yüzden hızlı bir şekilde, "Teşekkür ederim," dedim.
"Bu meselenin peşini bırakmayacaksın değil mi Ece?"
"Hayır," diye mırıldandım sesimin cesur çıkması için ciddi bir çaba sarf ederken. Ama eteğimi parçalayan pençelerin, birkaç santim aşağı inip bu defa etimi parçalaması çok beklenmedik değildi bu noktadan sonra. Bu yüzden korkuyordum.
Bir kurta kafa tutuyordum sonuçta. Bir alfaya. Bir köpek sürüsüne bir bakış atmasıyla bile onları dağıtabilen, ne olduğunu bilmediğim bir canlıya. Üstelik lakabı 'Arıza' olan birisine...
Bana doğru eğilip, "O zaman umarım hayal kırıklığı hoşuna gidiyordur," dedi. Başını iki yana salladıktan sonra elindeki eşofman altı ve tişörtle birlikte yanımdan sert adımlarla uzaklaştı.
**
Sonraki üç gün boyunca Araz'ı görememiştim. Ama kabul etmeliydim ki günümün ciddi bir kısmını onu düşünerek geçirmiştim. Birkaç defa rüyama bile girmişti. Ay ışığında parlayan keskin hatlı yüzünü, vahşi gözlerinin baktığı yerlerimde sanki tenimi dişleyip derimin de altına erişmesini, dokunuşunun vücuduma yaydığı sıcaklık dalgalarını, rüyamda bir kez daha yaşamıştım.
Onun etrafında olmak istiyordum. Ama korkarım ki bu artık sadece Semiha teyzem öyle istedi diye değildi.
**
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP TUTULMASI - Alacakaranlık(Bella❤️Jacob versiyonu)
ChickLitParmakları, bacağıma bir avcının pençesi gibi sıkı sıkıya dolanmıştı; öylesine kuvvetle bastırıyordu ki, sanki kontrolü elinden kayıp gitmişti-kendi deyişiyle, 'ayarını kaçırmıştı.' Bu baskının altında, canıma işleyen ince bir sancı, derin bir inilt...