Cumartesi sabahı...
Kahvaltının ardından annemin önerisi üzerine bacağıma hirudoid diye bir krem sürmüştüm. Morluklara iyi geliyormuş sözde. Göreceğiz bakalım. Kremin ismi bana nedense Hiroşima'yı anımsattığından, kremi sürünce bacağım patlatmasa bari diye düşünmeden edememiştim.
"Kızım çöpleri atabilecek misin?" diye seslendi annem. "Dün apartman görevlisinin alması için kapıya koymayı unutmuşuz. Kalmışlar evde. Kokmasınlar."
"Tamam anne."
Dolabımdan kot pantolonumu çıkarıp giymeye hazırlanırken vazgeçtim. Pantolon bacağımdaki kremi siler, emilimini engellerdi. Onun yerine bir şort giysem iyi olurdu. Ten tengi tişörtümün altına, dolabımdan çıkardığım gri renk, kısa, spor şortumu giyerken dikkatliydim kreme temas edip onu istemeden temizlememek için. Sonra da çöp poşetlerini de alıp evden çıktım.
Apartmanın önündeki konteynıra çöpleri attıktan sonra hazır çıkmışken markete kadar yürüyüp vanilyalı dondurma almış, onu yiye yiye evime dönüyordum.
Ta ki evime gelmeme 40-50 metre kala tanıdık bir sima ile karşılaşana kadar.
Elimi belime koyup, "Korumacılık içgüdülerin yine iş başında olmalı," dedim.
Arabasının yan kapısına sırtı yaslı halde duran Araz'ın buz mavisi gözleri gözlerimi buldu. "Hayvani içgüdü."
"Seni hayvan," dedim şakadan. Onun yanına yürüdüm. "Gözünün sürekli üzerimde olmasına gerek yok. Ben başımın çaresine bakabilirim."
"Kitapçılar sokağında seni kıstıran üç serseriye sorarsak bu dediğine katılmayabilirler. Veya okulun önünde etrafını çepeçevre sarmış olan saldırgan köpeklere..."
Diyecek bir şey bulamayınca, "Köpeklere sorsan cevap veremezler bir kere. Sadece havlarlar," deyip olayı şakaya vurabildim sadece.
Araz'ın üzerinde yine kolsuz, ince, gri bir atlet ve kot pantolon vardı. Aşırı hararetli vücudu yüzünden sürekli giydiği incecik atletler onun üniforması gibiydi resmen. Hoş itirazım yoktu. Sıfır yağlı, yapılı göğüs ve kollarını görmekten niye şikayet edecektim ki?
Dondurmamı bir kez daha yalayıp, onun karşısına geçerek durduğumda Araz boştaki elimi tuttu. Parmaklarımız birbirine dolandı.
"Seni et dışında şeyleri yerken izlemek benim için heyecan verici."
"Dondurma yememi mi diyorsun?" Gülümseyip dondurmamı tekrar yaladım. "Sıradan, insani bir özellik işte."
"Sen yapınca büyüleyici."
Bakışlarım utangaç bir halde aşağı indi. "Mahallemde, ulu orta el ele kur yapmamız da benim için heyecan verici. Ama tanıdık biri görecek diye endişe ediyorum."
Kapı açılma sesi duyduğumda gözlerimi kaldırdım. Araz aracının arka kapısını açmıştı. "Camlar filmli. İçeride kimse göremez."
"Annem bekler şimdi," diye reddettim. "Çöp atacağım diye çıktım. Dondurma almaya giderek zaten geciktim. Şimdi de arabada-."
Araz, "Beş dakika oturalım sadece." dedi özlem dolu bir ses tonuyla.
Onu kıramadım. "Peki."
Arabaya girip, uzun arka koltuğa oturduğumda arkamdan kapıyı kapattı. Sonra da arabanın arkasından dolaşıp diğer kapıdan da kendisi içeri girip kapısını örttü. Baş başaydık... Siyah film kaplı camlar güneşi biraz geri yansıtıp, içeriyi loş bir hale getirmişti.
Koltukta kendini benden yana doğru kaydıran Araz, iyice yanıma sokuldu.
Arabasında dondurma yemek hoşuma gitmiyordu. Damlatırım filan diye endişelenerek dondurma yememi hızlandırdığım sırada Araz'ın gözleri bacağıma indi. Kaşlarının çatılmasına bakılırsa bacağımdaki morluğu fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP TUTULMASI - Alacakaranlık(Bella❤️Jacob versiyonu)
ChickLitParmakları, bacağıma bir avcının pençesi gibi sıkı sıkıya dolanmıştı; öylesine kuvvetle bastırıyordu ki, sanki kontrolü elinden kayıp gitmişti-kendi deyişiyle, 'ayarını kaçırmıştı.' Bu baskının altında, canıma işleyen ince bir sancı, derin bir inilt...