Şarkıyı bölümü okurken şiddetle tavsiye ediyorum. 🌹( Şarkı yüklenmemiş 😅)
Abelle otelden dışarı adımını attığında bütün aceleciğine rağmen kaldırımın kenarına kadar yürüdü. Kollarını iki yana açıp kafasını havaya kaldırdı. Gözleri kapanırken güneşi ve rüzgarı bütün iliklerine kadar hissetmek için kendine izin verdi. Bu gün umut günüydü, kazandığı savaşın günüydü. Güneş bu gün onun için doğmuştu. Hiç olmadığı kadar cesur ve aşıktı. Anılarla gelen duygular onu sarmalamış ve ayaklarını yerden kesmişti. Bazı şeyleri sevdiği kadına açıklaması zor olabilirdi ilk başta ama bu bile onun yolunda engel değildi. Her şeyin olması gerektiği gibi düzene gireceğinden emindi. Elini kaldırıp bir taksiye işaret etti. Taksi önünde durduğunda ona binerek moda evinin adresini verdi.
Gökyüzünde hayallere dalarak geçen mutlu bir sürenin ardından moda evine birkaç blok kala trafik yüzünden hareket edemez hale geldiler. Abelle taksiden inip yürümeye karar verdi. Daha hızlı gideceğini düşünürken yürümek bile ona yavaş geldi ve koşmaya başladı. İnsanları, bakışlarını umursamadan yüzündeki gülümsemeyle moda evine kadar koştu.
Kapıdan girdiğinde hızını kesmeden çalışanların arasından ve merak dolu bakışlardan sıyrılıp devam etti. Sonunda Camille'in odasına geldiğinde onu bulamadı. Asistanının yanına gidip Camille'in nerede olduğunu soracağı sırada yanına Rebel geldi. Nefes nefeseydi. " Wuh, o kadar hızlı koşuyordunki sesimi bile duymadın. Bu ne heyecan, yoksa-" Abelle, bozuk aksanlı kadının sözünü kesti " Rebel acelem var, Camille nerde?" Rebel'ın morali bozulurken kafasını iki yana sallayıp derin bir nefes verdi." O gitti. "
Bulunduğu yerde sanki oksijen azalırmışçasına Abelle'in nefesleri kesilirken ayaklarının tutmadığını hissetti. Bir eli duvara diğer eli kalbine giderken gözleri karardı. Hayatı boyunca sevdiği tek kadını bir günle kaçırmıştı. Kalbine girmesine izin verdiği tek insanı önce bir çocuğu korumaya çalışırken manyak bir adam yüzünden, sonrada kayıp hafızası yüzünden kaybetmişti.
Tanrı onunla dalga geçiyor olmalıydı.Rebel ona sürekli iyi olup olmadığını sorup, hastaneye gitmek için ikna etmeye uğraşırken sadece " Ne zaman gitti?" dedi.
"Dün gece." İçi biraz daha sızlarken bir umut sordu.
"Nereye ?" Rebel telaşlı gözleriyle kafasını iki yana salladı
"Bilmiyorum. Ama sen iyi değilsin bir hastaneye gidelim. "
Abelle duvardan elini çekip dik durmaya çalıştı. " Hayır, gerek yok. Benim...Gitmem gerekiyor."Rebel arkasından moda evinin çıkışına kadar onunla gelip problemin ne olduğunu sorsada Abelle ona sadece hüzünlü bir bakış atıp oradan uzaklaştı. Nasıl anlatabilirdi ki? Bu talihsiz aşıkların başına gelenlerin gülünç derece hüzünlü hikayesi dalga konusu mu olurdu yoksa dram filmi mi?
Abelle'in gitmek istediği tek bir yer vardı ama önce evine uğramalıydı. Bir taksi çağırıp evinin adresini verdi. Az önce gökyüzünü izlediği koltuklar zehir akıtıyordu sanki lakin o büyük bir boşluktaydı. Bütün duygular etrafında asılı kalmıştı ve o hepsinden uzak karanlıkta öylece duruyordu.
Eve geldi, hizmetçisi ve şoförüne bir süreliğine, ne kadar olduğunu belirtmedi, tatil izni verdi. Arkadaşı Charlotte'a bir süre yalnız kalmak istediğini ve rahatsız edilmemek için evinde olmayavağınk brlirten bir mesaj attı. Üstünü 2 gündür değiştirmemiş olmasını umursamadan garaja yönelip arabasını aldı.
Yola çıkarken hala duygu yoksunluğu ve sessizlik içindeydi. Akşama kadar yol aldıktan sonra güneşin batmasına dakikalar kala istediği yere vardı. Deniz kenarında kendine özel sahili olan ve etrafı ağaçlarla çevrili evin girişine arabasını park etti. Üstündeki ceketten kurtulup arabadan indi. Evin etrafından dolanıp kumsala yöneldi. Kumsala girmeden ayakkabılarını çıkardı ve ayakları denizi hissedene kadar bir robot gibi yürümeye başladı.
Ayaklarına gelen suyla önce aşağıya baktı. Kıyıya vuran dalgalar ayaklarını yalayıp geçerken bu döngüyü bir süre izledi. Tekrar batan güneşe baktığında sonunda tutuğu bütün hüznü saldı. Sahil boyunca yalnızca Abelle'in bağırışı duyuldu.
Sanki bütün sesler susarak onun ağıdına saygıyla eşlik ediyorlardı. Kendini dizlerinin üzerine bırakarak hıçkırarak ağlamaya başladı. İçi yanıyordu. Aşk ona bir hayalet gibi gelmişti. Neredeyse sarılacaktı lakin elleri içinden geçip gitmişti. Sabahın neşesi hüznün kırıntılarıyla ruhunda kaybolurken sadece bağırışları ve hıçkırıkları vardı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yorgunluktan ve ağlamaktan bitap halde ayağa kalktı. Saatlerdir aynı şekilde kalmaktan bacakları uyuşmuştu ve kucağına vuran dalgalardan dolayı ıslanan kıyafetleri onu üşütmüştü. İçindeki yangın bu kadar olmasa belki ne kadar üşüdüğünü fark edebilirdi lakin pek umrunda olmadı. Yorgunluktan kapanan gözleriyle ve bitik enerjisiyle yalnızca evin kapısından koltuğa kadar gidebildi. Kendini uykunun karanlık, soğuk ve kabus dolu huzursuzluğuna bırakırken aklına gelenle gülümsedi. Dün gece soğuk terler dökmesine rağmen ilk defa güzel bir uyku çekmişti. Bu geceyse fırsatını kollayan karanlık zihni bütün ihtişamıyla onu sarmalayacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ne Me Quitte Pas ( Beni Terketme) GXG
RomancePardon bakar mısınız, tanışmış mıydık? Sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik? Pardon daha önce konuşmuş muyduk? Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk? Yüzünüz ne kadar da aşina Avcumun içine alıp öpmüş olabilirim Gözünüz öyle uzak bakmasa Sizi t...