"Hadi şu yaraları kapatalım hem saçını da kuruturuz."
---(Etki'den)
Keşke kalbimdeki yaraları da kapayabilsen gülümseyip kafamı salladım. Garipti çünkü on üç yıldır köleyim ilk defa böyle bir sahibim oldu ve prens olması daha şaşırtıcı.
Ama en çok şaşırdığım kralın onca pahalı köle içinden benim gibi ucuz bir köleyi alması neden öz ve tek oğluna böyle bir şey alır ki ama bunlar beni ilgilendirmez sonuçta ailevi bir konu onun odasına doğru ilerliyorum.
İyi birine benziyordu, yani yaralarımı sarmaya çalışıyordu ama belkide yaralarımın beni çirkin yaptığından dolayı kapatmak istiyordu.
Güvenemiyordum kimseye, babamın beni satmasından sonra kimseye güvenemedim ama ilk kez birine güvenmek istiyordum.
"Sen yatağa otur ben ilk yardım çantasını bulup geliceğim." gidip oturdum o da kitaplığın yanındaki dolabın içine karıştırıyordu. O gelene kadar etrafı izledim.
Kitaplık çok uzundu tavana kadardı ve tüm raflar tıka basa doluydu. Yanında açık kahve bir dolap vardı üstünde iki üç tane koli vardı diğer duvarda minik bir buz dolabı vardı aslında çok küçük değildi ama normal de buz dolapları dev gibi olurdu bu onlara göre daha küçük ve onun yanında küçük bir fırın vardı.
Duvarın ortasında bir kadının resmi vardı diğer taraflarda ise sahil resimleri vardı galiba kendisi çizmişti, çok güzel çiziyormuş, gerçek gibi görünüyorlar.
Diğer duvarda ise kıyafet dolabı olması gereken bir dolap daha vardı, onun yanında bir masa ve sandalye vardı.
Ve yanında bir sürü koli, gerçekten bu koliler de ne vardı, bir kaç tanesi farklı renklerdeydi.
Afşa yanıma doğru geliyordu elinde küçük bir çanta ve içi dolu bir şişe vardı, (kesinlikle adını unutmadım)yanıma gelip oturdu, gülümseyip çantayı açtı, pamuk ve yara bandı çıkardı.
Pamuğun üstüne şişede ki sıvının birazını döktü. Pamuğu ilk önce yanağımın üstündeki yaraya bastırdı. Acıyla gözümü sıkıca kapattım. Afşa hemen pamuğu çekip yarayı üflemeye başladı.
"Halen acıyor mu?" "Hayır." yaranın üstüne yara bandı yapıştırdı sonra kaşımın üstündeki yaraya da pamuk bastırdı ardından üfleyip, yara bandı yapıştırdı.
Sonra dudağımın kenarındaki yaraya pamuğu bastırdı, canım çok acımıştı, istemsizce elimle çarşafı sıktım.
Pamuğu çekip, üflemeye başladı, dudağıma vuran soğuk havayla titremiştim eline yara bandı alıp yavaşça dudağım kenarındaki yaraya koymaya başladı yara bandını yapıştırırken diğer parmakları dudağıma değiyordu. Sesiyle kendime geldim.
"Bitti, şimdi saçını kurutayım." Ayağa kalkıp yatağın sol tarafındaki sehpanın çekmecesinden küçük bir havlu çıkardı.
Sonra tekrar yanıma gelip, arkama geçti. Yavaşça saçımı kurutmaya başladı. Annem de böyle yapardı, babam eve gelmeden önce de saçımı kurutmuştu.
Babam onu silahla vurunca son kez gözleriyle bana bakmıştı, o güzel yeşil gözleri ile son kez bakmıştı, elbisesinin kan içinde olduğunu hatırlıyorum. Koşarak ona sarıldığım anı ve babamın saçımdan tutup beni dışarı attığını hatırlıyorum.
Sekiz yaşındaydım babam beni köle olarak sattığın da, beni kendi sex ihtiyaçlarını karşılamak için kullanan insanlara sattığın da, annemi gözümün önünde öldürdüğünde de.
Her şeye katlanırım ama neden annemi öldürdü annem ona ne yaptı ki. Annemin tek suçu yaşaması mıydı? Ne istemişti ondan, ona bir şey yapmayıp bana yapsaydı daha iyi olurdu.
"Hey Etki." önümden gelen sesle irkildim. Hemen sesin geldiği yere baktım Afşa'ydı ne ara önüme gelmişti "Sabahtan beri sesleniyorum neye daldın, gözlerin de dolmuş." elimin tersiyle gözümü ovaladım.
"Hiç bir şey düşünmüyorum." "Peki, ama anlatmak istersen burdayım." Neden bana iyi davranıyordu oysaki iki gün sonra sıkılıp satacak.
"Yemek yemek ister misin?" "Olur." Ayağa kalkıp minik buzdolabının yanına gitti. Dolabı açıp içine uzunca baktı. "Hmm etimiz var, biraz mezemiz de var, pilav var ama ısınması uzun sürüyor, biraz meyve ve sebze var ama bunları yemek istemezsen aburcubur da var."
Neden prensin odasında cephanelik gibi yemek var istediği zaman mutfakta yemiyor mu? E hadi aburcuburlar ve meyveler olur diğerleri neden var ki.
"Ah buldum patates kızartması sever misin? Ama bu kızartma olamayacak ocak yapma gereği duymadım bu yüzden fırında yapacağım yer misin?" "Fark etmez." "Peki hemen yaparım."
Hemen dolabı kapayıp yandaki açık kahverengi dolabı açtı. Mavi ve beyaz çizgili bir örtü, kesme tahtası, tabak, soyma aleti(her şeyin adını unutuyorum yanlış olabilir) ve bıçak çıkardı yere örtüyü serip üstüne kesme tahtasını ve bıçağı koydu buz dolabını açıp patatesleri çıkardı.
Patatesleri yere koyduktan sonra odadan çıktı bir kaç dakika sonra elleri ıslak geldi. Elini kurutup yere oturdu. Patatesleri soymaya başladı.
İnanılmazdı, çünkü o bir prensti kraliyetten gelen çocuktu ama burda patates soyup, kölesine iyi davranıyordu.
Ona güvenmek istemem çok normal o diğerleri gibi değil, o farklı biri, kalbi sadece iyilikle dolu kötüyü bilmiyor ben burda iki saat bile kalmadım ama bunları anladım neden babası onu anlamıyor.
Neden ona değer vermiyor o değer görmesi gereken insanlardan artık ona soğuk davranmayacağım. Bunu hak etmiyor.
O gülüşüyle insanı mutlu edebilecek özelliğe sahip, o iyi biri. Ona iyi davranacağım çünkü bunu hak ediyor. Gülümsedim ve konuştum
"Yardım etmemi ister misin?"
----
(Ya bunlar çok tatlılarrrr Kitaba çok ısındım siz sevdiniz mi? )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖLE/BXB
General FictionAfşa 12 yaşında annesinin ölümünden sonra babası yüzünden sarayın bir katında sıkışmış bir prensti. Bir gün kral yaşlı uşağın ölümüyle ucuz bir köle almaya karar verir. Etki hırçınlığıyla bilinen, ucuz bir köleydi. Aslında çocuk gibi biriydi ama ba...