Bölüm 2

3.3K 95 0
                                    

İyi okumalar...

.
.
.
.

🖇️

**📎**

     Yüzüme dokunan parmaklar ile uyanmak zorunda kaldım. O küçük, tatlı, minik ellerden birine sıkı bir öpücük bırakıp gözlerimi açtım. Uyandığımı görünce sevinçle şakıdı.

"Annişş"

"Annemm"

   Hızla koltuk altlarından tutup üzerime doğru çektim. Yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.

"Birtanem, canım içi, Gökçen'imm..."

   Yanaklarına sayısız öpücük kondururken kıkırdamaya başladı.

    Birkaç dakika sonra biricik kızımdan ayrıldım. Etrafıma baktığımda Alparslan yoktu. Gökçen'e döndüm bu sefer.

"Babanı gittiği yeri söyledi mi anneciğim, ya da herhangi bir şey?"

   Gökçen'i yanıma Alparslan bırakmıştı. Biliyordum. Her seferinde aynısını yapıyordu çünkü... Güne güzel başlamam için... Kendisi yanımda olsa daha iyi olurdu ama... Neyse olsun o kadar...

   Gökçen sorduğum soru karşısında, başını sallayıp parmağıyla bir yeri işaret etti. Kafamı çevirdiğimde komodinin üzerine bir not gözüme ilişti.

"Günaydın gönlümün sultanı, hayat arkadaşım. Askeriyede işlerim olduğu için erken çıkmam gerekiyordu, uyandığında ben yanında olmayacağım için benden ve senden bir parça olan babasının prensesini bırakıyorum yanına. Mutfakta masanın üzerinde kahvaltı tepsisi var. Gökçen'in karnı tok. Kıyafetlerini de değiştirdim. Son olarak bugün ustalar gelecek eve. Yanlarında Selim olacak, merak etme. Sakın hiç bir şeye elini sürme, erken gelmeye çalışacağım. Dikkat edin kendinize.
Seni seviyorum, hatun.

Alparslan Boz"

Notu okuduktan sonra yavaşça yerimden doğruldum. Ah bu adam... Boşuna aşık değilim...

  Minik kızımı yataktan indirdim. Paytak adımlarımla yatak odasından çıkıp mutfağa yönelsim. Gerçi paytak adımlarım biraz daha artmıştı düne göre... Ama bu konuda Alparslan'a kızamam çünkü onun kadar benim de suçum var paytak adımlarımda.

  Masanın üzerindeki kahvaltı tepsisini silip süpürdükten sonra Gökçenle oyun oynadık.

  Saat 16.15'i gösterirken Selim ve ustalar geldi. Birkaç eşyanın koli işi vardı. Alparslan'ın tayini çıkmıştı. O yüzden evi ve eşyalarımızı toparlıyorduk.

  Biz Alparslan ile Isparta'da tanışmıştık. O zamanlar Alparslan üsteğmendi. Şimdi ise yüzbaşı...

   Isparta bizim için bir çok ilke ev sahipliği yapmıştı. Düğünümüz her ne kadar Alparslan'ın memleketi Mersin'de olsa da kızımızı ilk Isparta'da kucağımıza almıştık. Ve şimdi birçok ilke ev sahipliği yapan-ciddi anlamda- bu evden, bu şehirden ayrılıyoruz.

   Alparslan'ın dediğine göre hakkariye gidecekmişiz. Ama korkmama gerek yokmuş çünkü orada da birkaç sene kalacakmışız. Yani orada da kalıcı değiliz anlaşılan.

   Benim rahmetli babam da askerliğini Hakkari'de yapmış bir süre, hatta bir süre de Şırnak'ta yapmış ama daha sonrasında bırakmak zorunda kalmış. Bu yüzden Alparslan ile evlenmeme hiçbir zaman karşı gelmedi, aksine beni her zaman her koşulda koruyup kolladı. Ah o eski günler... Ah... Rahmetli babam ile Alparslan çok iyi anlaşırdı. Bazı zamanlar onları kıskanırdım hatta. Ama bu zamanlarda ikisi de bana sevgisini gösterir, kıskançlığımın yersiz olduğunu söylerlerdi. Gerçi babam bazen 'Ben en çok anneni seviyorum sonra sen geliyorsun gözümün nuru' derdi. Ama ben hiç bir zaman annemi kıskanmadım. O beni 4 yaşımdayken yalnız bırakmıştı. Bir sonbahar sabahı uykusunda can vermişti. Tabii bana bunları daha sonrasında babam anlatmıştı. Herkesin bir gün öleceğini, bu hayatta kimsenin kalıcı olmayacağını... Çok haklıydı. "Bende vaktim dolduğunda göçeceğim Yasemin'im" derdi. Bilirdim. Hâlâ biliyorum bu gerçeğin kendim başta olmak üzere her canlı için olduğunu. O zaman da biliyordum.

   1- 1,5 yıllık evliydik o zamanlar Alparslan ile. O zamanlar babam ölümünün yaklaştığını söylüyordu, yakınlarını arayıp helallik almıştı. Ben ise 'deme öyle' dememiştim hiç. Bilmiyorum ama garip bir şekilde bende öyle hissediyordum. Ölmeden önce 'senin soyadın her ne kadar Boz olmuş olsa bile, damarlarında benim ya da annenin kanı akmasa bile sen her zaman benim Yasemin'imsin. Sen her zaman benim gözümün nurusun. Sen bir Yasemin Uğurlu'sun. Ve daima öyle kalacaksın. Sen annesinin minik kelebeği, babasının nurusun. Sen bizim iyikimizsin güzel kızım. İyiki Rabb'im seni bize nasip etmiş, iyiki Rabb'im seninle bizi karşılaştırmış, ne kadar şükretsem az kızım. İnsanın senin gibi evladı varsa ne kadar şükretse az.
Eğer olur da bir kızın olursa kanından olması mühim değil canından olsa yeter. Eğer bir kızın olursa kızım, onuda kendin gibi olmasını sağla. Elinden geleni yap. Vatana millete hayırlı bir evlat olarak yetiştir. Dini değerlerine sahip ahlaklı biri olsun. Oğlun olursa eğer,bu onun için de geçerlidir. Sakın evlat ayrımı yapmayın. Sakın. Hakkı gözetin aralarında. Ha bu arada biliyorum bunun yükü ağırdır kızım ama eğer bir oğlun olursa canından, ona bir şehidimizin adını ver, bir şehidimizin adı daha var olsun. Unutulmasın. Allah yolunda ölenlere 'ölüler' demeyiniz, bilakis onlar dirilerdir fakat siz bunu anlayamazsınız. Bunu hiç bir zaman unutma kızım hakkını helal et...'
Bu sözlerinin devamında da bir şeyler demişti ama ben bunlarda daha çok takılı kalmıştım. Ertesi gün sabah namazını kılarken son rekatta, secdede son nefesini vermiş.
İyi adamdı Ali Uğurlu, vesselam.

**
.
.
.
.

🖇️

Bir bölümünün daha sonuna geldik yeni bölümde görüşmek üzere

AİLE'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin