Cece keşif birliğine katıldığında, Shiganshina düşeli sadece bir ay olmuştu.
O günü, birlikteki hiçbir asker, belki de hayatları boyunca unutamayacaktı. Shiganshina ve Maria Duvarı'nın düşüşü zaten yeterince korkunç bir problem değilmiş gibi, gece boyu birkaç bardak kahveyle ayakta durup devler üzerinde çalışmaya ve Papaz'a rapor vermeye odaklanmış hayatlarıyla harap olan askerler, Rose duvarının dışarısına yapılan bir görevden daha az önce geri gelen Hanji, beti benzi atmış bir şekilde "Birini bulduk", dediğinde, başta çok da dikkate almamışlardı.
Ama onlar, "birini" bulmuşlardı.
Bir ay boyunca bütün devler Maria duvarındaki yaşayan her insanı yiyip etrafta kol gezmekle meşgulken ve yaşayan tek bir insanın bile bulunması imkansızken, onlar "birini" bulmuşlardı, ve bu yeterince ürkütücü değilmiş gibi, bu "biri", bir ay boyunca bir devle yaşamıştı.
Cece ilk geldiğinde, herkesin "duvarların dışında bir devle yaşayan bir kız" denildiğinde aklına gelen imajla çelişiyordu. Herkes onun zayıf, bakımsız ve sanki milyonlarca kez savaş görmüş gibi bitkin olmasını beklerdi, ama Cece, aksine, sanki normal hayatına devam eden bir yerli gibiydi. O zaman belki yeni yeni yirmisine girmişti, pek de ufak tefekti, ama elbisesi ütülü, küllü sarı olan uzun, dalgalı ve gür saçları parlaktı, ela gözleri ise kararlılıkla parlıyordu. Şeytan, demişti askerlerden biri. Bu şeytan olmalı.
Kız, elinde tuttuğu kırmızı, kadife deftere sımsıkı sarılmıştı ve ilk birkaç saat, Hanji'den başka kimseyle konuşmayı reddetmişti.
" Anlat bakalım. " dedi Hanji, sonunda bütün meraklı askerlerin bakışlarından uzaklardı, ama odada yalnız da değillerdi, Erwin Smith bir köşede onu izliyordu, Levi Ackerman ise koltuğa oturmuştu... ama kızın kararlı gözleri sadece Hanji'deydi. " Bu nasıl oldu? "
Cece, defteri yavaşça masaya bırakırken bile parmakları sanki bunu reddediyordu.
" Annem ve ben, Maria içindeki o ufak kulübede yaşıyorduk. " demişti Cece, anlatmaya başladığında. " Dev saldırdığında annem, evin dış tarafından girilen bodrumdaydı. Dev annemi yedi. Bodrumun eve çıkan kapısından geçip bana da saldırmak istedi, ama kırık kapıların arasında sıkıştı ve oradan çıkamadı. "
Kızın sakinliği neredeyse kan dondurucuydu. Ama yaşadığı bu şok ile anlaşılamaz da değildi.
" Neden kaçmadın? Ya da neden askerlerimize haber vermedin? Shiganshina düştükten sonra bir sürü keşif birliği askeri o köyleri kontrol etti, sonuçta. " dedi Levi.
" Annem beni hep dışarı hayattan izole şekilde büyütmüştü. Yıllardır evden ayrılmadığım için, dışarıda olup biteni de bilmem imkansızdı. Üstelik... " Cece yavaşça elini defterin üzerine koydu. " Kimsenin devi öldürmesini istemedim. "
" Ne? " Erwin yavaşça kaşlarını çattı.
" Dalga mı geçiyorsun? " dedi Levi, onun da kaşları çatılmıştı, ifadesi sertti. " O dev anneni öldürmedi mi? "
" Evet, öyle. Ama... devle yaşamaya devam ettikçe, tavırlarını ve hareketlerini anlayabildiğimi fark ettim. "
Hanji'nin kaşları çatıldı. Yavaşça masaya ilerleyip kızın karşısına oturduğunda, masadaki diğer iki erkek de onu izliyordu. Hanji, kemerli burnunun üzerindeki gözlüğü hafifçe itti.
" Açıkla. "
Cece, itaatkar bir asker gibi başını salladı. " Dev annemi öldürdüğünde, şok içerisindeydim. O yüzden birkaç gün onunla yaşamak bana ölüm gibi gelmişti. Ancak... devin davranışlarının değiştiğini fark ettim. Başta çok saldırgan olmasına rağmen, sonrasında sakinleşti ve beni öldüremeyeceğini anladığında, tamamen pes etti. Bir süre sonra sadece beni dinlemeye başlamıştı. Sanki... artık onu anlıyor, ve neye nasıl tepki vereceğini biliyorum gibi hissettim. Sanki o da bir... insanmış gibi. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
akume, levi ackerman
Hayran Kurgueğer akume olmasaydı, her şey tam da eren jaeger'ın istediği gibi biterdi. ama bu hikayenin de, devlerin davranışlarını anlayan ve hareketlerini öngörebilen, herkesin kaderini değiştirebilecek bir askere ihtiyacı vardı.