Tür: Edebiyat, roman
Sayfa sayısı: 375Bir tarafta güllerin, çiçeklerin arasındaki lüks malikanesinde yaşayan Emir ve babası, diğer tarafta döküntü bir kulübede yaşayan Hazara Hasan ve Ali.
Yaşadıkları evler farklı olsa da birlikte büyüyen iki insan Emir ve Hasan. İkisi de annesiz. Emir'in annesi onu doğururken ölmüş. Hasan'ın annesi ise bir dansçı kumanyası ile kaçmış.
Hasan'ın ilk sözcüğü Emir iken, Emir'in ilk sözcüğü ise Baba olmuş.
Bence bu ilk sözcükler ikisinin hayatlarında büyük bir rol oynamış. Hasan, Emir'i her zaman bir arkadaş, dost olarak görürken ve Emir'in ondan istediği herşeyi sadakatle yaparken, Emir, Hasan'ı arkadaşı olarak görmüyor, aslında onunla alay ediyor ve bunu yaparken de hastalıklı bir zevk duyuyordu. Ondan babasını ve onun temiz kişiliğini kıskanıyordu. Sonunda bu hırsı Hasan'a ihanet etmesine sebep oldu. Emir'in tek amacı babasının gözüne girebilmek, onun gözünde değerli olabilmekti. Oysa babası, karısının ölümü için içten içe Emir'i suçluyor, Hasan'da herşeyi beğenirken, Emir'de ise hiçbir şeyden hoşnut olmuyordu.Emir, kendisini babasına beğendirmek için, uçurtma yarışlarına katıldı. Babası mutlaka bu yarışları kazanması gerektiğini söylüyordu. Bu sayede Emir, babasını gururlandırabilirdi. Öyle de yaptı Emir yarışı kazandı. Sonrasında düşen uçurtmayı avlamak lazımdı. Bu görevi ise Hasan, Emir için yapacağını söyledi. Hasan hep şöyle derdi. 'Senin için bin tane olsa yakalarım.' Hasan, uçurtmayı avlamayı başarmıştı ancak mahallede ırkçılık yapan, ona musallat olmuş iki çocuk tarafından tecavüze uğramaktan kurtulamamıştı ve bu Emir'in gözleri önünde gerçekleşmiş, Emir, bu duruma engel olmamış, uzaktan izlemekle yetinmişti.
Bu olaydan sonra Hasan, Emir'e ne kadar yaklaşmaya çalışırsa, Emir'de o kadar uzaklaştı ve Emir, Hasan'a bir kez daha ihanet ederek ona hırsızlık iftirası attı. Bu yolla Baba, Hasan ve Ali'yi kovacak, Emir, Hasan'dan ve ona olan utancından kurtulacak, herşeyi unutacaktı.
Baba, Hasan'ı affetmişti ama Ali ve Hasan'ın gitmesini engelleyememişti. Bundan sonra sovyetlerin işgali altındaki Afganistan'da savaş çıktı ve Baba Emir'le birlikte kaçarak, Amerika'ya yerleşti. Yıllar geçti, Emir büyüdü, Süreyya ile evlendi. Baba öldü ve Emir'e Afganistan'daki dostları Rahim Han'dan bir telefon geldi. Bu telefondan sonra Emir, yıllar sonra terkettiği ülkesine dönmüş, ondan saklanan tüm gerçekleri öğrenmişti. Hasan'ın babanın oğlu, onunsa kardeşi olduğunu, Hasan'ın evlendiğini ve Sohrap adında bir oğlu olduğunu ancak Hasan ve eşinin öldürüldüğü için, Sohrap'ın kimsesiz kaldığını.
Kitabın bundan sonrasında Emir'in Sohrap'ı, Talibanlılardan kurtarma çabasını ve ona sahip çıkmaya çalışmasını okuyoruz. Aslında Emir, bu son kısımlarda hatasının bedelini ödeyip, vicdanını rahatlatıyor. Tıpkı Rahim Han'ın ona dediği gibi; yeniden iyi bir insan olmak mümkün. Emir, iyi bir insan olup, Sohrap'a sahip çıkıyor. Zorlu bir kaç aydan sonra Sohrap'la birlikte Amerika'ya dönüyor.
Kitaptaki en hüzünlü cümlelerden biri şu olmalı.
"Buradaki en bol şey, çocukluğunu yitirmiş çocuklar."Bu kitapta yazar, Afganistan'daki savaş öncesi ve sonrası yaşamı tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiş. Savaştan önce çocukların uçurtma yarışmaları yaptığı, çocukların çocuk olabildiği ve içinde bir yaşam olan Afganistan, savaş sonrası hakların ihlal edildiği, kişilerin ayrımcılığa, ırkçılığa maruz kaldığı, çocukların kimsesiz kalıp, açlıkla sınandığı ve hatta Talibanlar tarafından istismar edilip, satılmaları, uydurma şeriat kanunlarının kadınları yok saydığı, bütün hayatların değişip, şiddetin ve korkunun hakim olduğu bir Afganistan görüyoruz.
Yine de tüm bu yaşananlara rağmen, kitabın içinde barındığı dostluk, sevgi, güven, aile ve temel değerlere ilişkin kavramlar ve insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları üzerinden farkındalık oluşturmuş olan bu kurgu okuyanlara empati kurma bilincini aşılıyor.
Kitaptan birkaç çarpıcı alıntı bırakarak incelememi noktalamak istiyorum.
Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşam çalarsın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir babadan mahrum edersin. Yalan söylediğin zaman, bir insanın gerçeğe ulaşma hakkını çalmış olursun. Aldattığın zaman, bir insanın doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çalmaktan daha büyük bir kötülük yoktur.
"Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renklere boyayamazsın."
"Biz hep aşırı hüzünlüyüzdür, değil mi? Bazen gamkari'ye öyle bir gömülürüz ki, kendimize acımaktan boğulacak gibi oluruz. Kaybetmeyi, acı çekmeyi yaşamın gerçeği sayar, hatta gerekli görürüz. Sonra da, “zendagi migzara”, deriz: Hayat devam ediyor.
"Hüzünlü bir öykü."
"Hüzünlü öykülerden iyi kitaplar çıkıyor,"Kitapla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİTAP İNCELEMELERİM
AdventureOkumuş olduğum dini, edebi ve şiir kitaplarının incelemelerini yapıyorum. Tüm incelemeler ve aralara serpiştirilmiş yorumlar, sözler şahsıma aittir. Herhangi bir yerde alıntı, paylaşım, kopyalama yapılırsa yasal işlem ve telif hakkı başlatılacaktır...