Okyanusun adaya doğru gönderdiği büyük dalgaların içinde, hızla adaya doğru ilerleyen bir deniz kızı bulunuyordu. Bedeni bembeyaz bir kar tanesi kadar parlaktı. Yanında kendisine eşlik eden beş tane köpek balığı bulunuyordu. Dev dalgaların arasında büyük bir hızla yüzüyorlar ve gittikçe hızlarını artıyorlardı. Kıyıya geldiklerinde ise vahşi köpek balıkları sırasıyla dizilmiş ve eşlik ettikleri deniz kızının karaya çıkmasından sonra ortadan kaybolmuşlardı. Üç güçlü kız kardeşlerden olan Genesis sonunda adaya dönmüştü. İki metre uzunluğundaki parlak kuyruğu ile kıyıya çıkmıştı. Güneşin sıcaklığının üzerindeki etkisini hissedince kuyruğuna doğru bakmaya başladı. Sanki bir kum gibi kuyruğu üzerinde eriyordu. Yavaş yavaş yerini bacakları alıyordu. Muhteşem ve parlak fiziği ile çarpıcı bir şekilde kıyıda duruyordu. Elini okyanusun suyuna doğru uzatarak, kıyıya vuran suların üzerine doğru yükselmesiyle gri bir deriden oluşmuş, bedenine yapışan bir kıyafet üzerinde belirmişti. Pembe uzun saçları ve simsiyah korkunç gözleri ile harika gözüküyordu. Arkasına doğru yavaşça döndükten sonra halkının kendisine baktığını görebiliyordu. Bulunduğu yerden hızlıca koşarak, onlara doğru ilerlemeye başlamıştı. Sanki bir rüzgar gibi uçuyordu. Denizkızlarının gözleri binlerce metre uzaklıktaki her şeyi oldukça rahat bir şekilde görebilirdi. Bir süre sonra halkının önüne gelmişti. Etrafı büyük bir dikkatle inceledikten sonra koruyucunun ve kız kardeşlerinin önünde diz çöken yeni kurbanları için hiç şaşırmamış gibiydi. İlk önce yapılması gerekeni yaparak, "Selam olsun sana koruyucu!" diyerek söylenmiş ve kafasını öne doğru eğip kaldırmıştı. Lona ciddi bakışları ile kız kardeşini süzdükten sonra yavaşça kafasını sallamıştı.
"Hoş geldin Genesis!" diyerek söylenen Lona, annesinin krallığına gönderdiği kız kardeşinin bedenini büyük bir dikkatle inceliyordu. Hiçbir şekilde yara almamıştı. Annesinin izinsiz gelmesinden dolayı ona zarar vereceğini düşünmüştü fakat görünüşte hiçbir sorun gözükmüyordu. Koruyucunun arkasında duran öfkeli askerler, kız kardeşlerinin adaya dönüşünü büyük bir mutlulukla karşılamışlardı. Lona, uzun uzun Genesis'i inceledikten sonra kafasını halkına doğru çevirerek, "Herkes insanoğulları ile tanıştığına göre işlerinin başına dönebilir! Umarım insanlar ile iyi anlaşırsınız!" diyerek soğuk bir duruş sergilemişti. Koruyucunun emri üzerine herkes yavaş yavaş dağılıyordu. Kurbanlar ise hala oldukları yerde bekliyordu. Başlarında ise kahin duruyor, kız kardeşlerin sevinçlerine tanık oluyordu. Tüm bu inanılmaz manzaraya tanıklık eden insanlar şaşkınlıklarından dolayı hiçbir şey söyleyememişlerdi. Birbirlerine bakıp duruyorlar ve korkularının bedenlerini ele geçirdiğini hissediyorlardı. Theodore ise büyük bir şaşkınlıkla gördüklerini sindirmeye çalışıyor fakat aşırı bir tepki vermiyordu. Kahin önce Theodore'un bulunduğu yöne doğru dönmüş daha sonra Lona'ya doğru kafasını çevirmişti.
Birbirlerini gördüklerine sevinen kız kardeşler olup biteni unutmuş gibi hareket ederek, konuşmaya başlamışlardı. Bunun üzerine sinirlenen Theodore, "Ne yani? Tüm bunlar gerçek mi? Nasıl bir çılgınlığın içine düştüğümüzü bilmiyorum ama siz gerçek olamazsınız! Bunlar gerçek olamaz! Masallarda mı yaşıyoruz? Deniz kızı he? Ah! Şaka gibi! Bana bakın cadılar! Şu saçma sapan gösterinize son verdiyseniz, ellerimizi çözün ve geldiğimiz yere bizi geri götürün!" diyerek tepkisini göstermişti. Gözlerinde korkudan çok öfke bulunuyordu. İnanılacak gibi değildi. Oldukça güçlü yaratıklara rağmen, aklındakileri söylemekte çekinmemişti.
Kahin kafasını biraz daha yukarı kaldırarak, hafifçe dudağının köşesini kıvırmıştı. Duydukları sanki hoşuna gitmiş gibiydi fakat bu halinin uzun süreli olmasına izin veremezdi. Hızlıca yüz ifadesini toplamıştı. Lona ve kız kardeşleri, Theodore'un söylediklerinden sonra kafalarını ona doğru çevirmişlerdi. Kız kardeşler arasına yeni katılan ve en öfkeli olan Genesis, duyduklarından sonra kendisine hakim olamayarak hızlıca Theodore'un önüne gitmiş ve yüzüne sert bir şekilde yumruk atmıştı. Theodore, bu güçlü yaratığın kendisine vurmasından sonra hızlıca yere yığılmıştı. Kız kardeşleri ise yüzlerindeki korkunç tebessüm ile olanları seyretmişler fakat koruyucunun bu hallerini fark etmesini istemedikleri için kendilerini düzeltmişlerdi. Lona ise emir vermediği halde bu şekilde bir davranış sergilendiğini görünce gözlerini kocaman açarak, Genesis'e kilitlenmişti. "Kahin! İnsanların ellerini çöz ve kalacak yerlerini göster! Theodore'a gelirsek, onu balina kafesine kapatmanı istiyorum! Yaptığı saygısızlığı düşünmesi için zaman verelim! Gerekenle sen ilgilenirsin!" diye söylendikten sonra kahine bakmıştı. Kahin ise elinde tuttuğu uzun sopası ile ipleri sırasıyla kesmiş ve kendisini takip etmelerini istemişti. Birkaç sirende Theodore'un iki kolundan tutarak, diğerlerinin peşine düşmüştü. Lona herkesin alandan gittiğini görünce kız kardeşlerine doğru dönerek, "Beni takip edin!" diye sert bir şekilde söylenmişti. Keanna ve Marissa endişeli bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. Genesis ise her zamanki kibri ile kendisinden ödün vermiyordu. Koruyucu hızlıca zıplayarak, adadaki dağı tırmanmaya başlamıştı. Üç kız kardeş de, aldıkları emir üzerine koruyucunun peşinden zıplayarak, peşinden gitmeye başlamışlardı. Bir süre sonra adanın en yüksek kısmına çıkarak, oranın en büyülü şelalesine giriş yapmışlardı. Lona, kudretli ve hızla akan şelalesinin önündeki değerli taşlarla kaplı olan tahtına oturarak, kız kardeşlerine yerlerini almalarını işaret etmişti. Birbirinden tehlikeli olan üç kız kardeş, koruyucunun karşısındaki yerlerini almışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Kıyılar
FantasyOnlarca yıl önce gerçekleşeceği söylenen bir kehanet... Su altı krallığının anneleri, üç büyüklerden olan Aglaopheme, Ceysi ve Thelxiepia'nın huzurunda yaşayan denizkızlarının, Ceysi'nin insanoğluna duyduğu aşk yüzünden, insanlarla su altı canlılar...