Beyni, bedeninin her köşesi yakıcı bir acı ile kıvranıyordu. Kanının alev aldığını hissedebiliyor, kalbinin atış hızını duyabiliyordu. Boğazı yanıyor, gözlerindeki yaşlardan buharlar çıkıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyor, acı dolu iniltiler ile kıvranıyordu. Bedeni sarsılıyor ve büyük bir hızla titriyordu. Etrafındaki kan kokusunu çok iyi alabiliyor ve onunla birlikte aynı alanda bulunan kalp ritim seslerini duyabiliyordu. Karanlık bölgede olduğunu ve buranın kendine has özelliklerini hissedebiliyordu. Su kanallarından akan koyu renkli zehirli akışkanların, taşlar ve bitkiler ile temasında çıkardığı o ses tekrar ve tekrar kulağında yankılanıyordu. Rahatsız edici tüm sesleri duyabiliyordu. Bedenindeki özellikler her saniye hassaslaşıyor, acısının yüksek dozlara çıktığını hissedebiliyordu. Bu yaşadığı tarifsiz acılara bir mantık uyduramıyordu. Bir değişim, bir başkalaşım yaşıyordu. Onun için hiç kolay olmayan, daha önce yaşamadığı bir ateş hissediyordu. Bütün bedenini saran bir ateş. Amansızca yükselen ve vücudunun her köşesini çılgınlar gibi yakan bir ateş.
Theodore'un masmavi parlak gözleri endişe ile kocaman açılmış ve karşısında acılar içinde kıvranan ve çılgınlar gibi titreyen koruyucuya bakıyordu. Daha önce böyle bir acıya şahit olmadığına yemin edebilirdi. Koruyucunun o an kim olduğunu unutmuş ve karşısında acı çeken birini, normal birini görmüş hatta neredeyse onun için üzülmüştü. Neredeyse.
"Neler oluyor? Bir şeyler yap!" diyerek yükseltti ses tonunu genç adam, kâhine dönerek. Yoksa elleriyle kâhinin hazırladığı zehiri mi içirmişti ona? Ya kâhin onu kandırıyorsa? Ya koruyucunun ölmesi için daha önce davrandıysa? Kafayı sıyırabilirdi Theodore. Onlarca düşünce kafasında değişik şekiller oluşturuyordu. Kâhin kendisine ihanet edemezdi değil mi? Eğer durum öyleyse, kendi özgürlüğü bir kez daha sorulmadan elinden alındıysa işler hiç olmadığı kadar pisleşecekti. Böyle olacağından emin olacaktı genç adam. Kâhinin durgun ve sakin tavırları onu hasta ediyordu. Yanık parmaklarıyla tuttuğu sopasını ona doğru uzatarak, koruyucuya doğru bir adım daha atmasını engellemişti. Eğer bu şekilde yakınına yaklaşırsa neler olacağını çok iyi biliyordu. Önlemeli ve engel olmalıydı.
"Sakın bir adım daha atma..." dedi onu engelleyerek kahin. Uyarısını yapıyordu.
"Kıvrandığını görmüyor musun? İçmesi için bana her ne verdirdiysen, bu onu öldürüyor! Şuan ihtiyacımız olanın bu olmadığını biliyorsun! Böyle anlaşmamıştık kâhin!" diyerek gürledi Theodore. Koruyucuya doğru ilerlemek için bir kez daha adım attığında, kâhinin daha sert bir şekilde engel olmasıyla, aniden durmak zorunda kalmıştı. Koruyucunun bedeni havalanmış ve baygın bir şekilde havada asılı kalmıştı. Kolları ve bacakları aşağıya doğru sarkıyor, göğsü ise yukarıya doğru daha kalkık duruyordu. Theodore gözlerine inanamıyordu. "Aman Allah'ım... bu da neyin nesi?" diyerek şaşkın ancak kısık bir ses tonuyla söyleniyordu.
"Bedeni ile savaşıyor. İçirdiğim o şeyde koruyucunun yaşamasını sağlıyor. Zehire karşılık panzehir. Vücudundaki kontrolsüz enerji dalgaları, adanın gücünden yaşam çekiyor. İhtiyacı olan besini çekiyor. Koruyucu ve ada birbirlerine bağlılar. Ada bu yeni enerjiyi kabul etmeye çalışıyor. Koruyucu ise içindekileri bastırmaya. Bekle çocuk! Ani bir hareket yapmadan önce düşün ve bekle! Burası senin dünyan değil! Daha mantıklı olmalısın..." dedi kahin, kemiklerle örülü ürkütücü sopasını genç adamın önünden çekerek. Haklıydı. Burası onun dünyası değildi ve en ufak bir parçayla bile uyum sağlayamıyordu. Bütün bunlar akla mantığa sığacak kadar doğru gelmiyordu.
Bir süre sonra bedenindeki ihtiyaç besinini tamamlayan koruyucu hızla bulunduğu noktaya geri düşmüştü. Theodore nefesini tutuyordu. Şimdi ne olacaktı? Uyandığında tüm bunları nasıl karşılayacaktı hiçbir fikri yoktu. Ona nasıl davranması gerekiyordu? Yaşadıkları son birkaç günü hatırlayabilecek miydi? Yoksa onu tekrar öldürmekle mi tehdit edecekti? Meraklı bir bekleyiş tekrar yerini almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Kıyılar
FantasíaOnlarca yıl önce gerçekleşeceği söylenen bir kehanet... Su altı krallığının anneleri, üç büyüklerden olan Aglaopheme, Ceysi ve Thelxiepia'nın huzurunda yaşayan denizkızlarının, Ceysi'nin insanoğluna duyduğu aşk yüzünden, insanlarla su altı canlılar...