Kahinin söyledikleri Theodore'un aklını karıştırmıştı. Yemek alanından gittikten sonra dahi sözlerini tekrar tekrar düşünmüştü. Bir mesaj vermişti ancak o, bu tarz şeylere hiç alışık değildi. Sirenler kendi aralarında böyle mi konuşuyordu? Sürekli birbirlerine bilmeceler mi soruyorlardı? Saçmalık diye noktaladı düşüncelerini genç adam. Yemek alanından ayrılırken bir kez daha göz göze gelmişti adanın koruyucusuyla. Onunla her göz göze gelişinde bedenindeki kanın çekildiğini hissediyordu adeta. Kendi topluluğuna döner dönmez, diğer insanlarla kaldıkları, adanın diğer ucuna doğru yürümeye başlamıştı. İnsanoğulları adaya geldikleri günden beri, ilk defa bu kadar lezzetli yiyecekleri tattıkları için mutlu hissediyorlardı. Ne olursa olsun bu gün onlar için farklı kültürlerin ve tatların buluştuğu acayip diğer günlerden biriydi. Theodore yürürken attığı her adıma çok dikkat ediyordu. Adanın dört bir yanı sularla kaplı olabilirdi ancak adanın içinden binlerce su kanalı geçiyordu. Tıpkı kendi dünyalarındaki su parklarını andırıyor fakat burasının daha büyüleyici olduğunu kabul ediyordu. Böyle bir doğa harikasını kendi dünyasında, özgür bir şekilde dolaşabilmeyi tercih ederdi. O zaman buraya gerçekten cennet diyebilirdi. Işıldayan suların kendi alanlarına doğru giderken biraz olsun karardığını görebiliyordu. Yavaş yavaş suyun rengi koyulaşıyordu. Anlayamıyordu. Bu nasıl olabilirdi? Aydınlık bir alandan karanlık bir bölgeye geçiş yapmış gibiydi. Theodore durmadan düşünüyor ve olasılıkları zihninde tartıyordu. Diğer insanların ne konuştuğunu pek umursamıyor ve konuşmalarına katılmıyordu. Aklındaki sözler ve gördükleri şeyler arasında gidip geliyordu. Aydınlık alandan karanlığa. Bu nasıl olabilirdi?
İnsanoğulları için ayrılan alana gelir gelmez, herkes yataklarına geçmişti. Ne olursa olsun kaldıkları alan çok da fena sayılmazdı. Yataklar hiç beklemediği kadar rahattı. On tane erkek için oldukça büyük bir alan onlara bahşedilmişti. Kaldıkları yer hem temiz, hem de dışarıdaki karanlık bölgeye nazaran içerisi güzel kokuyordu. Olacak iş değildi. Böyle bir yer gerçektende var olamazdı. Bazı günler rüyada olduğunu düşünse de, sabahları kalktığında kocaman simsiyah gözlü, beyaz tenli ve beyaz saçlı tuhaf yaratıkları görünce, yeni bir kabusa uyanıyordu. Kendisi hariç diğer erkekler hızlıca uykuya dalmışlardı.
Theodore ise yatağında bir sağa bir sola dönüyor ve uzun zamandır hasret kaldığı uykuyu bekliyordu. Her gün öldürülme korkusu yüzünden gözlerini bile kırpmıyordu. Siren halkıyla birlikte yemek bile yese, uyuyacak gibi değildi. Düşmanları dışarıda, çok yakınındaydı. Hızla yataktan kalkarak, gözlerini dışarıya bakan oyuklara çevirmişti. Ayın inanılmaz görüntüsü karşısında etkilenmemek elde değildi ancak diğer bölge, kendi bulunduğu alandan daha çok parıldıyordu. Yine kahinin sözleri aklına gelmişti. "Kemiklerle örülü siyahlıklar içinde barınır bilge olan. Gecenin karanlığından güç alan. Sadece suyun uyumadığı vakitte bile uyanık olan..." ne demekti? Bir süre düşününce aklındaki görüntüleri birleştirdi. Evet yaklaşmıştı. Kendisi de kara bölgede kalıyordu. Tıpkı yaşlı kahin gibi. Evet! Evet şimdi olmuştu. Kahin onu bir yere davet ediyordu. Kendi alanına! "Çok doğru!" diyerek söylendi Theodore. Elini ensesine götürüp, açık kahverengi muhteşem saçlarını geriye doğru taramıştı. Kahinle görüşmeliydi. Yemek alanında konuşamayacaklarını çok iyi biliyordu. Gitmeden önce birkaç söz daha söylemişti. Kelimelerini sınırlandırmak zorunda olduğunu biliyordu. Duyulmaktan korkuyordu. Özellikle Lona'dan. Onun duymasını istemiyordu. Bu yüzden "Hassastır denizin kızlarının kulakları, hassastır düşünceleri ve davranışları" demişti. Taşlar yavaş yavaş yerlerine oturuyordu. Theodore'un aklından geçenler hızla ayağa kalkmasına sebep oldu. Kahini bulmalıydı. Evet gidip onu görmeli ve söyleyeceklerini dinlemeliydi. Ona ne kadar güvenebilirdi bilmiyordu ama denemeye değerdi. Buraya getirilen herkes elinde sonunda öldürülecekti. Belki bir kaçış yolu vardı ve kahin bunu onunla paylaşacaktı ancak onun bundan çıkarı ne olacaktı? Neden kendisine bu tarz bir yaklaşımda bulunmuştu? Hiçbir şey bilmiyordu sadece kahini bulması gerektiğine inanıyordu ve öylede yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Kıyılar
FantasyOnlarca yıl önce gerçekleşeceği söylenen bir kehanet... Su altı krallığının anneleri, üç büyüklerden olan Aglaopheme, Ceysi ve Thelxiepia'nın huzurunda yaşayan denizkızlarının, Ceysi'nin insanoğluna duyduğu aşk yüzünden, insanlarla su altı canlılar...