Lona bütün gece uyumayarak adanın etrafında dolanmıştı. Kocaman adanın her kısmını büyük bir dikkatle gezerek, kafasındaki soruları cevaplamaya çalışmıştı. Bulamıyordu. Kafasındaki binlerce soruya bir cevap bulamıyordu. Halkının ağzından düşürmediği kehanet konusuna farklı bir anlam kazandırmak istiyordu. Tüm bu olanların başka bir açıklaması olacağını düşünüyordu. Kanlı ayın gerçekleştiği geceden sonra kurbanları adaya gelmişti. Siren adasında yine on erkek ile birlikte vakit geçirecekti. Yaklaşık beş sene boyunca onların hiçbir zarar görmemesini ve hasat zamanına kadar güvenliklerini sağlayacaktı. Aglaopheme'nin emirleri açıktı. Kimse onun kurbanlarına vaktinden önce zarar veremezdi.
Tüm bu olanlardan sonra koruyucu sahil kenarına giderek, kıyıya vuran okyanusun sularına bakmaya başlamıştı. Ayaklarının altına kadar gelen serin suları hissediyordu. Suyun bedeni ile her temasında gözlerini kapatıyordu. Okyanusun gücünü ve büyüsünü tüm bedeninde hissediyordu. Korkunç parlak turuncu gözleri ile etrafına bakmaya başlamıştı. Okyanusun en korkunç canlılarının kemikleri ile örülmüş ve üzerinde en değerli taşları barındıran, koruyucuya özel olarak bahşedilmiş mızrağı elinde tutuyordu. Uzun ve keskin tırnakları ile mızrağı sımsıkı kavramıştı. Bir süre bekledikten ve etrafında olan sesleri dinledikten sonra kararlı bakışları ile mızrağını tutarak tek dizini kırmış ve kuma doğru başını eğmişti. Gözlerini kapatarak 'Anne.. Okyanusun ve bizlerin annesi.. Aglaopheme.. Sana sesleniyorum.. Duy sesimi.. Neler olduğunu bilmiyorum ama anlamamı sağlaman için sana yalvarıyorum.. Lütfen anne.. Lütfen bana bir yol göster.. Lütfen efendim..' diye suya seslendikten sonra gözlerini açıp, suyun üzerindeki yansımasına bakmıştı. Gözlerindeki merakı daha iyi görebiliyordu. Yavaşça ayağa kalktıktan sonra gökyüzüne doğru gözlerini çevirmişti.
***
Güneş yeni yeni doğuyordu. Gökyüzüne yayılan kırmızı ışıklar büyüleyici gözüküyordu. Sirenlerin şarkı söylemeleri yasaklandığı halde okyanustan gelen sesler birer melodi gibi dağılıyordu. Adada yaşayan sirenler yavaş yavaş uyanıyorlardı. Herkesin kendisine ait bölgesi bulunuyordu. Adanın dört bir yanı sularla kaplıydı. Sirenlerin uyuduğu suların ana kaynağı, adanın en yüksek yerinden, koruyucunun kaldığı bölgeden sağlanıyordu. Sular gür bir şekilde aktığı her an, ada halkı büyük bir huzurla uyuyorlardı. Suların kesintisiz akışı herkesi rahatlatıyor ve adanın güvenli olduğunu gösteriyordu. Dev ağaçların altındaki çukurların içi şelaleden gelen sular ile doluyor ve sürekli tazeleniyordu. Adanın her bir alanından özenle geçen su hatları bulunuyordu.
Bu gün kurbanların kabulünden sonra yapılması gereken tanışmanın gerçekleşeceği gündü. Siren halkı her zamanki gibi koruyucularının huzurunda kurbanları ile tanışacak ve onları olabildiğince sakin karşılayacaklardı. Lona tanışmanın gerçekleşmesine çok az kala şelalesine tırmanarak, kendisini sakinleştirmek için sulara bırakıyordu. Kendisini suların altındaki sessizliğe bırakıyordu. Şelalenin huzur verici akıntısının üzerinden geçtiğini hissediyordu. Hafif bir gıdıklama hissi oluşuyor ve bu da kafasının rahatlamasına sebep oluyordu. Uzun gri saçlarındaki her tel gittikçe yayılıyor ve kusursuz bir görüntünün ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Lona'nın bedeni sünger gibi suyun gücünü çekiyor, kendisine enerji veriyordu. Uykusuzluğunun ve yorgunluğunun üstesinden bu şekilde geliyordu. Cildi güneşin sıcaklığı ile parıldıyordu. Suyun altında olmasına rağmen büyük bir ışık kırınımına sebep oluyordu. Bulunduğu yer göz alıcı derecede parıldıyordu. Sanki güneşin bir parçası şelalenin içine düşmüş gibi gözüküyordu. Bir süre sonra koruyucunun askerleri olan kız kardeşlerinin suyun içine girdiği anlaşılıyordu. Lona'nın güneş ile olan bağlantısı kesilmişti. Marissa ve Keanna, Lona'nın tepesinde dikiliyorlar ve onu izliyorlardı. Lona ise izlendiğinin farkındaydı. Ani bir şekilde gözlerini açtıktan sonra suyun altından, iki değerli kız kardeşine bakmaya başlamıştı. Soğuk bakışları ile adeta bir buz dağını anımsatıyordu. Yavaşça kendisini sudan geri çekerek kafasını kaldırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Kıyılar
FantasíaOnlarca yıl önce gerçekleşeceği söylenen bir kehanet... Su altı krallığının anneleri, üç büyüklerden olan Aglaopheme, Ceysi ve Thelxiepia'nın huzurunda yaşayan denizkızlarının, Ceysi'nin insanoğluna duyduğu aşk yüzünden, insanlarla su altı canlılar...