Bölüm 33- Sonun Başlangıcı Part2 Final

1 1 0
                                    

"Ceysi! Ne yapmam gerekiyor? Kahretsin! Bana ne yapmam gerektiğini söyle!" diyerek yalvarırcasına seslendi zihninden annesine koruyucu. Elinde tuttuğu kristalin gücünü hissedebiliyordu. Ölüm getiren parmaklarının arasındaydı ve şimdi ona doğru gidiyordu. Canından bile çok sevdiği adama, Theodore Roman'a.

"Ne yapman gerektiğini biliyorsun Lexi..." diyerek fısıldadı. Lona'nın kafası karışıyordu. Ne demek istediğini anlayamıyordu. Böyle bir durumda nasıl bir bilmeceyi çözebilirdi ki? Her ne kadar dıştan soğukkanlı gözükse de, içindeki ateşlerin dalgalanışını hissediyordu. "Bu da ne demek oluyor? Anne! Cevap ver! Kahretsin!" diyerek çığlık attı zihninden adeta ancak beklediği karşılığı alamadı. Fısıltı ona seslenmiyordu. Ceysi cevap vermiyordu. Sanki orayı terk etmişti. Kraliçenin askerlerinden oluşan bir halkanın içine girerken, askerler onu yavaşça selamlıyordu. Koruyucu, kraliçe tarafından seçilendi. Saygı göstermek zorunda olduklarını biliyorlardı. Yavaşça Lona'nın önündeki yol açılıyordu. İnsanlar askerlerin ortasında bir yerde, bağlı bir şekilde bulunduruluyordu. Kaçacak bir yerleri olmadığı gibi sanki nefes almalarına bile izin verilmemişti. Theodore, Lona'ya büyük bir heyecanla bakıyordu ancak Lona, onu es geçiyordu. Bakmamayı tercih ediyordu. Eğer bakarsa dayanamayacağını biliyordu. Her şeyi tehlikeye atmadan önce yapması gerekenleri düşünmesi için zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu. En ufak bir zamana. Zaman kırıntısına.

Genç adamın önüne geldiğinde kalbinin hızla atması işleri değiştirmesinden korkuyordu. Lona ilk defa korkuyordu. Elinde tuttuğu ölüm getiren kristal, kan istiyordu. İçerisindeki titreşimleri hissedebiliyordu. Sanki eli titriyordu ancak bu ondan geliyordu. Kan istiyordu. Kesip, parçalamak istiyordu. Tıpkı sahibi gibi o da vahşi ve acımasızdı. Kraliçenin bir parçasıydı. İşte o an artık gözlerini daha fazla kaçıramazdı. Yüzüne bakmak zorundaydı. Gözlerini yavaşça ona doğru kaydırdı. Theodore'un masmavi gözleri hala aynıydı. Kendisine huzur veriyordu. Büyüleyici bir özelliğe sahipti. Baktığı her an ona daha çok aşık oluyordu. Yavaşça yutkundu Lona. Theodore'un göğsü ise hızla inip kalkıyordu. Kesik kesik nefesler aldığı belli oluyordu. Yavaşça ölüm getireni havaya doğru kaldırdı Lona. Ne yapacağı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Bu lanet şeyi, sevdiği adama saplayamazdı. Onun canını acıtamazdı. Bir süre daha aşk ve korku ile baktılar birbirlerine. Kraliçenin ve tüm sirenlerin gözlerinin üzerlerinde olduğunu biliyorlardı.

"Size bir hikaye anlatmama izin verin çocuklarım..." diyerek söylendi kraliçe Aglaopheme. Koruyucu ise o anda derin bir nefes almıştı. İşte beklediği zamanı kraliçenin anlatacakları ona yaratabilirdi. Bu anı çok iyi değerlendirmeliydi. Elbette sözlerinin neleri içerdiğini can kulağıyla da dinlemeliydi. Nasıl bir hamlede bulunabileceğini bilemezdi. O, çok tehlikeliydi.

"Bir zamanlar savaşın ortasında yer alan küçük bir kız çocuğu varmış. Bu kız çocuğunun çok ilginç bir özelliği varmış. Ne annesinin klanındanmış, ne de babasının ırkından..." diyerek söze girdi kraliçe. Lona hikayenin nereye bağlanacağını az çok tahmin ediyordu ancak bunu herkesin önünde anlatmasına anlam veremiyordu. Kanlı kraliçe bir kez daha övgüleri hak ediyordu. Herkesi koruyucuya düşman edecek bir hikaye anlatacaktı. Lona arkasını dönmemişti. Her ne olacaksa, Theodore'un gözlerinin içine bakmayı tercih ediyordu. Gözleri adeta konuşuyordu. Kalplerinin bağlılığı, düşüncelerini de yönlendiriyordu. İkisi defalarca birbirlerine, birbirlerini sevdiklerini söylemişlerdi. Sesli dile getirmeye gerek yoktu. Bunu ifadelerinden anlayabiliyorlardı.

"Melez bir kana sahipmiş. İki ırkında özelliklerine sahipmiş ve bu özellikler ona dünyaları yok etme gücünü vermiş. Küçük kız çocuğu neler olduğu, neler yapabileceğini bilmeden anne babasının öldürülmesinden hemen sonra intihar etmiş... Onu gören annesinin klanından olan, güçlü kraliçe ise çocuğu hızla alarak, ateşler içine yerleştirmiş. Bu öyle bir ateşmiş ki, çocuğun inanılmaz özelliklerinden gelen bir mucizeymiş. Kendi ateşinde yanıyormuş küçük kız çocuğu. Ölüm onu baştan aşağı sararken, kraliçe çocuğa yeni bir hayat vermiş. Kimsenin göremediği ilgiyi ve özveriyi sadece ona sağlamış. Bir önceki hayatından hiçbir şey hatırlamayan çocuk, kraliçenin eğitimlerinden en zorlarıyla tanışmış. Öldürücü eğitimleri başarıyla atlatmış. Bedenindeki güç onu hep en kötü durumlardan kurtarmış. En acımasız şekilde yetiştirilmiş. Çocuk büyüyüp genç bir kadın olmuş. Kraliçesinin ve halkının önünde insanoğluna asla merhamet etmeyeceğine dair yemin etmiş. Onlara olan öfkesi ve kini her geçen gün güçlenmiş. Buna inanan kraliçe, melez kana bir ada bahşetmiş. Emrine binlerce siren vermiş..." diyerek sözlerine devam ederken duraksayıp, halkının tepkisini kontrol etmişti zalim kraliçe. Amacına ulaştığını görünce siyah dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılarak, tebessüm etmişti. Sirenler bu hikayenin bir yerden tanıdık geldiğini hissettikleri an hızla gözlerini koruyucuya çevirmişlerdi. Binlerce sirenin odak noktası, şimdi karşılarında duran koruyucuya sabitlenmişti. Hikayenin geri kalanını duymak için can attıkları belliydi çünkü Lona'nın dostundan çok düşmanı bulunuyordu. Gücünü kullanış şekli, kraliçenin verdiği yetkiden dolayı zalimce olduğu için pek dost biriktirememişti. Kraliçesinden ne gördüyse onu uygulamıştı Lona. Ne bir eksik, ne de bir fazlaydı.

Bilinmeyen KıyılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin