Donuk gözleriyle pencereden dışarıya bakıyordu Bilge. Yine düşüncelere dalmış, etrafıyla bağı kopmuştu sanki. Duyduğu sesle irkilerek kendine geldi:
- Bilgeee!
- Efendim anne?
-İki saattir sana sesleniyorum niye duymuyorsun? Yine kulağında kulaklık mı var senin!
-Yok kulaklık falan, duymamışım. Taa öbür odadan bağırma sen de. Noldu?
-Çamaşır makinesindeki çamaşırları as, oturma boş boş. İşin gücün boş boş oturmak. Bir kere de bir işe yara.Bilge iç çekerek "tamam" diye yanıtladı. Yavaşça oturduğu yerden kalkarak çamaşırları asmaya gitti.
Bilge annesiyle hemen hemen her gün ufak tefek tartışmalar yaşardı. Alışmıştı artık buna. Bunca tartışmaya rağmen araları iyiydi. Bilge hayatı boyunca ailesini memnun etmeye odaklanmış, hayırlı evlat olmaya çalışmıştı. İlkokuldan beri notları yüksekti. Hep takdir belgesi getirmiş, bununla da kalmayıp üstün başarı ve iftihar belgeleriyle de taçlandırmıştı. Fen lisesinde de aynı başarıyı sürdürmüş, daha sonra da derece yaparak Tıp fakültesini kazanmıştı. Şimdi 19 yaşında, Tıp fakültesi ikinci sınıfta okuyordu. Bilge ailenin ikinci çocuğuydu, kendisinden on yaş büyük bir abisi vardı. Abisi Görkem, başarılı bir savcıydı. İki sene önce evlenmiş, karısıyla ayrı bir evde yaşıyordu. Bilgenin babası Tuğkan ise veterinerdi, kendi kliniği vardı. Bilgenin annesi Özlem ise matematik öğretmeniydi, lisede ders veriyordu.
Ebeveynler başarılı, çocuklar başarılı, dışarıdan bakıldığında tam bir mutlu aile tablosuydu. Tabii bu tabloyu çizmek için de özel bir emek sarf ediliyordu. Mesela Özlem, dışarıda başka kişilerle konuşurken hep gülümserdi, mutluydu. Aslında sadece dışarıda değil evde, telefonda başkalarıyla konuşurken hatta yazışırken bile mutluydu. Sadece evde somurtuyordu. Bilgeyleyken ya da Tuğkanlayken mutlu değildi. Bunu hiç fark etmezdi kızına çok iyi davrandığını ve onu gerçekten çok sevdiğini düşünürdü. Onunla atışmak artık gündelik bir şey olmuştu ve bunlara takılmazdı. Ayrıca Bilgenin duygusuz bir görünümü vardı, bu sebeple de şaka yollu ya da direkt olarak istediğini çekinmeden söyler, Bilgenin bunu ciddiye almayacağını düşünürdü. Bazen söylediği sözlerin ne kadar kırıcı, can yakıcı ve asla unutulmayacak sözler olduğunu sadece Bilge bilirdi. Kalbi ne kadar kırıldıysa, canı ne kadar yandıysa o kadar duygusuz bir maske yerleştirirdi suratına Bilge. Gerçek hislerini içinde biriktirip yalnız kaldığında bir takım ağlama ve sinir krizleriyle vururdu dışarıya.
Bilgenin bir hafta içinde mutlu olduğu gün sayısı bile yoktu sadece dakikalar vardı. Ne olursa olsun sebebini bilmediği bir üzüntü, boşluk hissi vardı içinde. Her şey anlamsızdı onun için. Oysa herkesin dışarıdan bakınca azrulayabileceği bir hayatı vardı. Başarılıydı, ailesiyle arası iyiydi, zengindi... Bir insan daha ne isteyebilirdi? Ancak olmuyordu, içindeki boşluğu bir türlü dolduramıyordu. Hayatında, yaşamında ve aldığı nefeste bir anlam bulamıyordu. Kendisini bir yere ait hissetmiyordu. Daha önce çokça intihar etmeyi düşünmüştü, bu fikir zihninde hep vardı ama etmemişti. Gerek inandığı din, gerek ailesini üzme düşüncesi onu bu fikri eyleme geçirmekten uzak tutuyordu. Ama hiç doğmamış olmayı dilerdi Bilge. Bu yüzden doğum günlerinden nefret ederdi.
Bilge hali hazırda zaten mutsuzken bir de orta son - lise dönemlerinde fark etmeye başladığı şeyle daha da tadı kaçtı. En başta inkâr etti, asla kabullenmedi, geçmesini bekledi ama geçmedi. Ailesinin her "Erkek arkadaşın var mı?" sorusuna her seferinde "Kariyerime odaklanıyorum" cevabını bıkmadan usanmadan vermeye devam etti. Gerçeği sadece Bilge biliyordu, erkeklerden değil de kızlardan hoşlandığını. Başta kendisini en azından biseksüel olduğuna ikna etmeye çalışsa da bir erkeği sevmeye çabalasa da asla olmadı. Bilge eşcinseldi, artık o da bunu kabullenmişti. Kendisine lanetler etti, çok uğraştı ama değiştiremedi bunu. Seçebileceği ya da değiştirebileceği bir şey değildi bu. Bilge homofobik değildi, başkalarına saygı duyardı ama kendisini kabullenmekte ve kendine saygı duymakta bu kadar başarılı olamadı. Çünkü ailesi asla kabul etmezdi, yaşadığı toplum, içinde bulunduğu din ve inanç hepsi onu lanetliyordu. Bilge kendisini kendi içinde bile savunamazken sosyal medyada ya da dışarıda duyduğu, gördüğü homofobik söylemler ise onu batmakta olduğu okyanusun dibine daha da çok çekiyordu. Boğuluyordu artık, nefes alamıyordu sanki. Bu dünyada ne yaparsa yapsın, ne kadar çalışırsa çalışsın, bütün o çabalarına rağmen onu kabullenecek, sevecek kimse yok muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus|GxG
General Fiction|TAMAMLANDI| Bir okyanustayım, boğuluyorum... Hayatındaki boşluk ve anlamsızlık hisleriyle boğuşan Bilge, ailesine ve okuldaki zorbasına karşı da mücadele vermektedir. Nefret ettiği zorbasına karşı yavaşça değişecek olan hisleri, Bilgeyi dibine çeki...