*Eftelyanın gözünden okuyoruz, iyi okumalar.*
O sokakta kaç dakika, kaç saat ağladım bilmiyorum. Yavaş yavaş kendimi toparlamaya çalıştım. Telefonumu kontrol ettim, Bilgeden hâlâ haber yoktu.
Aklıma Ceren geldi, belki o bir haber almıştır diye hemen onu aradım:
"Alo?"
"Alo Ceren. Bilgenin olayını duymuşsundur. Ben sabahtan beri ulaşamıyorum da senin haberin var mı?"
"Eftelya Ben de arıyorum sabahtan beri ama yok. Dün geceyi de dışarıda geçirmiş galiba, nereye gitmiş olabilir, aklına bir yer geliyor mu?"
"Hayır, olabilecek her yere baktım ama yok."
Ağlamaya başlamıştım. Aklıma gelen kötü senaryoları düşünmek dâhi istemiyordum.
"Eftelya sen de sakin olmaya çalış. Neredesin sen, yanına geleyim, beraber bakarız. Yalnız kalma sen de, sesin hiç iyi gelmiyor."
Adresimi verdim. Yolun kenarına çöküp beklemeye başladım.
Kafamı biraz toparlayınca demin burada yaşadıklarım aklıma geldi. Annemi görmüştüm. Hayır, annemin halüsinasyonunu görmüştüm. Sadece görmekle kalmayıp konuşmuştum onunla. Üzerinde biraz düşününce son zamanlarda yaşadığım onca tuhaflık şimdi anlaşılıyordu.
Annem bana sevgisini hiç bir zaman vermemişti. Şimdi bakıyorum da bana verdiği tek şey bu hastalığın genleriydi sanırım. Anneannem de şizofreniydi. Belki de annem beni bu yüzden terk etmişti. Kendi annesinde gördüklerini kızında görmek istememişti.
Ama sonra başka çocuğu oldu. Tek sebebi bu olsa başka çocuk doğurmazdı.
Yine aynı şeyi yapıyordum. Yine annemin beni bırakıp gitmesini haklı sebeplere bağlamaya çalışıyordum. Sadece beni sevmediğini kabullenmek yine ağır gelmişti...Hasta olduğumu öğrense acaba kendini suçlar mıydı? Ufacık bile olsa bir pişmanlık duyar mıydı? Çünkü bu hastalık sadece genetik değil. Hatta o genlerin çok küçük bir etkisi var. Ama annem beni hiç bırakmasaydı, babam bana o kadar şiddet uygulamasaydı, yine de başıma gelir miydi bu? Belki evet, belki hayır. Asıl merak ettiğim annemle babam hiç pişman olurlar mı acaba?
Bazı anlar vardır, keşke zamanı geri alsam dediğimiz. Ama iş işten geçmiştir ve içimizde derin bir yanma hissi belirir. O hissi yaşarlar mıydı acaba?
Ben düşünceler içinde kaybolurken Ceren geldi.
"Eftelya."
"Çabuk gelmişsin."
"Sen iyi misin?"
"İyiyim."
"Barış da her yeri arıyor, bulursa arayacak."
"Biz de aramaya devam edelim."
"Tabii, beraber bakalım diye geldim."
Bütün sokakları karış karış aramaya başladık. Onun evinin yakınlarını, benim evimin yakınlarını, her yeri...
Akşam oluyordu artık. Bilge neredeyse iki gündür dışarıda olmuş olacaktı. İyi miydi? Hayatta mıydı? Kendimi tutamıyorum artık, yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başladı. Dizlerimin dermanı kalmamıştı. Bulunduğum yere çöktüm.
Allah'ım nolur, nolur iyi olsun, hayatta olsun. İyi olmasını sağlamak için kendi canımı vermem gerekse, şu an gözümü bile kırpmazdım, verirdim. Ben hıçkırıklar içindeyken Ceren bana destek olmaya çalışıyordu. Cerenin telefonu çaldı:
"Alo, Barış."
Oturduğu yerden ayağa fırladı.
"Ne, buldun mu!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus|GxG
General Fiction|TAMAMLANDI| Bir okyanustayım, boğuluyorum... Hayatındaki boşluk ve anlamsızlık hisleriyle boğuşan Bilge, ailesine ve okuldaki zorbasına karşı da mücadele vermektedir. Nefret ettiği zorbasına karşı yavaşça değişecek olan hisleri, Bilgeyi dibine çeki...