Bazı günler olur, hava bulutlu değildir ancak sizin içinizde bulutlar vardır. Tam kalbinizin üzerinde. Ha yağdı ha yağacak bulutlar. Göz kapaklarınızda bir ağırlık vardır. Açmak istemezsiniz gözlerinizi. Gözlerinizin içi yanar. Sanki gözyaşlarınız akmak istiyordur da akamıyorlardır. O günlerden birindeydim. Sınavlar bitmişti, pazar günündeydik. Kafedeydim. Kafe kalabalıktı, her pazar olduğu gibi. Beş dakikalık molalarla dönüşümlü olarak dinleniyorduk. Aklım turnuvadaydı, kalbimin ise nerede olduğunu, derdinin ne olduğunu bilmiyordum.
Hepimizin sınavı güzel geçmişti. Özellikle de Sema'nın. Günay ise beni en çok şaşırtan olmuştu. Çünkü bir tane kitap açıp da çalıştığını görmemiştim hiç. Ve buna rağmen tüm sınavları en az Sema'nınki kadar iyi geçmişti. Sınavlardan sonraki gündemimiz krallıklar turnuvasıydı. Turnuva haftaya pazar yapılacaktı. Yarın hocalar ve varisler takımları oluşturacaktı. Bir haftalık bir süre vardı her takımın hazırlanması için. İçimdeki ses, inatla benim de seçileceğimi söyleyip duruyordu. Kabullenmiştim. Devam eden rüya-anılarımda turnuvayla ilgili bir şey de görmemiştim henüz.
"Arsen!" diye bağırdı Beyza tezgâhın arkasından. Ona baktım. "Şu masanın siparişlerini alabilir misin?"
Beş dakikalık molam bitmişti. Gösterdiği masaya doğru baktım. Kafenin dışındaki masalardan birine iki genç oğlan oturmuştu. Benim yaşlarımda duruyorlardı, belki biraz daha büyük de olabilirlerdi. Uzaktan görebildiğim kadarıyla ikisinin de saçları siyahtı. Kafeden çıktım, masaya ilerlemek istedim ancak yapamadım. Bana doğru dönük oturan gencin yüzünü görmemle aynı anda kalbime giren sancıdan dolayı, adım atamadım. Gencin kısa, siyah, hafif dalgalı saçları alnına dağılmıştı. Gözleri elaydı. Karşısındaki gencin yüzünü göremiyordum ancak önemli olan bu değildi.
Genç, bana bakmıyordu. Bense ondan gözlerimi çekemiyordum. Nefesimin kesildiğini sandım. Nefes alamıyordum. Görüşüm bulanıklaştı, gözlerim dolmuştu. En son böyle olduğumda Aker ile karşılaşmıştık, ancak bu sefer ki farklıydı. Daha farklı bir duyguydu hissettiğim. Üzgün ve kırgın hissediyordum. Ve korkmuş. Ve bütün bu hisler, bana yabancı olan, karşımdaki gencin yüzündendi.
Sanki birisi kalbimi eline almış, acımasızca sıkıştırıyordu. Göğsümde bir sızı vardı. Bıçak saplanmış gibi. Birisi beni tam kalbimden bıçaklıyormuş gibi.
"Arsen!"
Biri bana sesleniyordu. Ama kulaklarım uğulduyordu.
"Arsen!"
Birisi hem sesleniyor hem de bedenimi sarsıyordu.
"Arsen!"
Uğultu gitti, gözlerimi kırpıştırarak önümdeki beni sarsan kişiye baktım. Melih, endişeyle yüzüme bakıyordu.
"Ne?" diyebildim zorla. Sesim çıkmamıştı.
"İyi misin?" Dedi gözleriyle bedenimi kontrol ederken. Kaşları çatıktı. "Kalbin mi ağrıyor? Neden göğsünü tutuyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay ve Güneş
FantasíaAYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞI Krallığı adına seçim yapan bir baba. Çocuğunu kaybettiğinden habersiz bir kraliçe. Yalana bulanmış yüz yıllık kehanet ve kandırılan krallıklar. Yaklaşan savaş. İhanetin bıçağıyla gelen ikinci bir hayat ya da şans. Un...