30. BÖLÜM

229 64 8
                                    

Daha önce hiç ata binmemiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Daha önce hiç ata binmemiştim. At binmeyi bildiğimi bile daha birkaç saat önce öğrenmiştim. Kendimle ilgili daha neleri öğrenecektim acaba? Önümden giden, siyah atın üzerindeki Aker'in sırtından bakışlarımı çekip büyüleyici görünen yola çevirdim. Yolun iki tarafı da ağaçlarla kaplıydı, toprak bir yolda ilerliyorduk. Birkaç gündür aralıksız yağan kar, şimdi güzel bir manzara ortaya çıkartmıştı. İki beyazlığın ortasında ilerliyorduk. Sanırım Yesta ormanının içinden geçiyorduk. Hafif yağan kar saçlarıma konuyordu. Titredim, hayır üşümüyordum. Üzerimdeki kalın pelerin beni koruyordu, o olmasa da üşümezdim. Çünkü hava elementim benimleydi, ılık bir hava sahası çevremi sarmıştı.

Yine de omuzlarıma karlar birikmişti. Benim aksime Aker'in üzerinde daha ince bir pelerin vardı. Uzun bir süredir yolda olmamıza rağmen onun üzerine konan kar taneleri eriyip yok oluyordu. Bunun nedenini çözememiştim.

Sabah erkenden uyanıp okul için hazırlanırken odanın kapısı çalmış ve akademi muhafızlarından biri, kendisini tanımıyordum, su krallığının büyücüsünün beni bahçede beklediğini söylemişti. Sonunda kralın istediği iki haftalık sürenin bittiğini düşünerek hızla bahçeye çıkmıştım. Mor pelerinli, büyücü olduğunu düşündüğüm kadın ve yanında giyinişlerinden muhafız olduklarını tahmin ettiğim iki tane genç adam ana binanın girişinde beni bekliyorlardı. Geldiğimi gördüklerinde uzun siyah saçlarını at kuyruğu yapmış büyücü Seray, yuvarlak çerçeveli gözlüğünün altından ifadesiz, siyah gözleriyle bana bakmıştı.

Yanlarına vardığımda önce kendisini tanıtmış, sonra iki genç adamın yolculukta bana eşlik edecek muhafızlar olduğunu söylemişti. Birinin adı Aybek'ti. Uzun boylu, iri bir adamdı. Kısa kesilmiş saçları ve keskin bir bakışı vardı. Sırtına yan bir şekilde taktığı kılıcıyla korkutucu göründüğünü söyleyebilirdim. Diğeri onun aksine daha yumuşak yüzlüydü, daha küçük görünüyordu. Uzun siyah saçlarını ensesinde bağlamıştı. Boyu diğerinden kısaydı ama benden epeyce uzundu. Büyücü onun adını söylediğinde gülümseyerek selam vermişti. İsmi Erkut'tu.

İkisi olmadan da geldiğim dünyaya gidebilirdim. Orayı buradan daha iyi biliyordum. Üstelik sadece basit bir geziye gitmiyordum. Diğer dünyaya geçer geçmez evime gittiğimde bunu iki muhafıza nasıl açıklayacaktım? Yalnız olmam daha iyiydi, büyücüye yalnız gidebileceğimi söylemiştim. Ancak kabul etmemişti.

Bir süre ikna etmeye çalışmıştım ama sonunda kabullenip yola çıkacağımız anda, Aker yanımıza gelmişti. Anladığım kadarıyla büyücü Seray, Aker'i tanıyordu. Gerçi, ateş varisini tanımasa saçma olurdu sanırım. Benim yapamadığımı yapmış, büyücüyü bir dakika da muhafızlar olmadan gitmem için ikna etmeyi başarmıştı. Ancak Aker de benimle gelecekti, büyücü bu şartla kabul etmişti. Muhafızlardansa Aker'i tercih ederdim.

Sonrasında Aker'le akademinin sağında kalan tavlalara gitmiştik. Akademiye geldiğimiz ilk gün her yeri gezmiştik ancak sonrasında tavlaların olduğu kısma bir daha hiç geçmemiştim. Genç, yirmilerinde görünen kıvırcık , kısa saçlı, orta boylu ve zayıf seyis, gülerek karşılamıştı Aker'i. Ayak üstü kısa bir sohbet etmişlerdi. Böylece Aker'in sık sık buraya uğradığını anlamıştım. Atlara olan yaklaşımı da onları sevdiğini gösteriyordu. Seyisten iki at ayarlamasını istemişti. Ona at binmeyi bilmediğimi söylesem garip olur mu diye düşünürken seyis hızla hazır olan atları getirmişti. Önce Aker'in binmesini izlemiştim. Sonra da onu taklit etmeye çalışmıştım ama bir gariplik vardı. Hareketlere aşinaydım, tıpkı dövüşürken olduğu gibi bedenim kendiliğinden uyum sağlamıştı. Sonrasında atı sürmede hiç zorluk yaşamamıştım. İşte şimdi buradaydık.

Ay ve GüneşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin