"Sence ne olacak?"
Umay'ın sessizce sorduğu sorusuyla, bizden biraz daha önden yürüyen Esim ve Seçil'den gözlerimi çekip ona döndüm. Sesinde merak vardı, bakışları yerdeydi. Düşünceli ifadesiyle konuşmaya devam etti.
"Hava takımının mendilini de alabilecek miyiz?"
"Bilmiyorum." Dedim dürüstçe. Bugüne kadar tanıdığım kadarıyla Günay, dersleri umursamasa da zeki biriydi ve zekasının hafife alınmaması gerekiyordu. Takımdaki diğer üyelerin nasıl olduklarını bilmiyordum. Onların takımında da tıpkı toprak takımında olduğu gibi iki kız, bir erkek vardı diye hatırlıyordum.
Umay, dürüst cevabımı duyduğunda sıkıntıyla derin bir nefes bıraktı. Böylece duymak istediğinin bu olmadığını anlamıştım. Sanırım cesaretlendirici sözler duymak istiyordu. Gözlerim tekrardan Esim'e dönerken ekledim.
"Ama turnuvayı kazanacağımıza inanıyorum."
Esim ve Seçil'i kontrol edip ona döndüğümde kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı. Sesimdeki kesinlik onu şaşırtmış olmalıydı. Hafifçe tebessüm ederek başını eğip onayladı. Duymak istediği sözleri söylemiştim. Biraz öncekine nazaran gözleri daha canlı bakıyordu. Geri bir şey söylemedi. Sessizce önümüzdeki ikiliyi takip etmeye devam ettik.
Toprak takımını yendiğimizden bu yana belki bir saat geçmişti. Ormanın içinde hava ana bölgesine doğru yürüyorduk. Her takımın bölgesi belirli aralıklarla ormana yerleştirilmişti. Güneş tam tepemizdeydi. Gerçi sık ağaçların arasından gün ışığını görmek pek kolay değildi. Daha öğlen yeni olmuşken çoktan bir takım elenmişti. Bu Alçin'in anlattıklarına göre bir rekor sayılırdı. Onun dediğine göre turnuva günler sürebiliyordu.
Günlerce bu ormanın içinde olmak istemiyordum. Gündüz neyse de, gece burada olma düşüncesi beni tedirgin ediyordu. Aklıma sürekli gördüğüm rüyalar geliyor ama onları göz ardı etmeye çalışıyordum. Turnuvayı karanlık çökmeden bitirmek istiyordum. Gece olduğunda, şimdi olduğum kadar sakin olacağımı sanmıyordum.
Düşüncelerimden sıyrılıp yürüdüğümüz yola odaklanmaya çalıştım. Bir süre sonra Esim ve Seçil hızla en yakınlarındaki ağacın arkasına, biri sağa biri sola doğru kendini atıp saklandığında, üzerimize doğru gelen hava akımını fark ederek Umay'ı aceleyle yana doğru itekledim. Son anda eğilip tam tersi tarafa kendimi attım. Umay, şaşkınlıkla düştüğü yerden bana bakarken sessiz olmasını işaret ettim. Kendimi gizlemeye çalışarak Esim ve Seçil'e baktım. Esim, ağacın arkasında saklanmaya devam ediyordu ancak Seçil yoktu. Hızla çevrede göz gezdirirken ilerde hava akımına sarılmış bir şekilde durduğunu gördüm. Yakalanmıştı, hemen yanında sarışın bir oğlan sırıtarak dikiliyordu. Hava akımını gönderen o olmalıydı.
Esim, arkasına dönüp bize baktığında göz göze geldik. Gözlerinden endişesi okunuyordu. Paniklemişti. Güven vermek ister gibi elimi yavaşça aşağı indirip gözlerimi kırptım. Başını eğip gözlerini yumdu. Birkaç saniye sonra gözlerini açıp bana baktığında daha sakin ve kararlı görünüyordu. Düşen omuzlarını dikleştirdi. Mendil dercesine ağzımı oynattım. Mendili bulmamız gerekiyordu, ona göre bir plan yapabilirdik. Söylediğimi anladığında başını çevirip önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay ve Güneş
FantasyAYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞI Krallığı adına seçim yapan bir baba. Çocuğunu kaybettiğinden habersiz bir kraliçe. Yalana bulanmış yüz yıllık kehanet ve kandırılan krallıklar. Yaklaşan savaş. İhanetin bıçağıyla gelen ikinci bir hayat ya da şans. Un...