"Çaresizlik, bazen tarafları birbirine bağlayan bir araç olabilir."
Bu topraklarda gözlerini açtıklarından bugüne kadar kaç gün geçmişti, neredeydiler bilmiyordu. Bir hafta olmuştur belki de diye düşündü. Geldikleri andan itibaren kendilerinden başka kimseyle karşılaşmamışlardı. Emirhan, elindeki çalıları tahmini bir haftadır uyudukları ağacın biraz önüne, geceden kalma ateşin yanına bırakıp sıkıntıyla gözlerini ormanda ve biraz ilerideki nehirde gezdirdi. Ela gözlerinde her zamankinden farklı bir ifade vardı, düşünceliydi. Normalde çevresinde olanları umursamaz, kaygısız gözlerle bakardı ancak bir haftadır içindeki belirsizlik duygusu gözlerine yansımıştı.
Ellerini çırptıktan sonra saçlarına götürüp karıştırdı. Kestane rengi, kısa saçları hafif nemliydi, sabah nehirde yıkanmıştı. Gözlerini kendisinden uzakta, nehrin kenarında oturan ağabeyinde ve yengesinde gezdirdi. İkisinin durumu da ondan farksızdı. Yavaş adımlarla yanlarına doğru ilerledi. Yanlarına geldiğinde gözleri ağabeyinin ensesine kadar uzanan kahverengi, dalgalı saçlarına değdi, uzamışlardı. Ağabeyinin hep sakalsız olan yüzündeki sakalları görmeye alışık değildi, ağabeyi her zaman sakallarını keserdi.
"Gece için çalı topladım," dedi onlar gibi kenardaki taşlardan büyük olanın üzerine oturup. Sessizce sakin akan nehri izledi.
Bumin, kahverengi gözlerini elinde çevirip durduğu taştan çekip kardeşine baktı ve başını eğip onayladı. Geçirdikleri bir hafta onu da yormuştu. Bu zaman boyunca bir tane bile canlıyla karşılaşmamış olmalarına şaşırıyordu. Sanki koca bir ıssızlığın ortasına düşmüşlerdi.
"Bu şekilde daha fazla duramayız," diyerek hızla ayağa kalkan Aybike'ye çevirdi gözlerini. Karısının kararlı bakışlarını gördüğünde kaşları havalandı.
"Diğerlerini arayalım ya da başka bir canlıyı," kıvırcık, kahverengi saçlarını omzuna doğru attı. "Daha fazla böyle, bir şey yapmadan durmak istemiyorum."
Aybike, yeşil gözleriyle önce eşine sonra Emirhan'a baktı. Bu durumdan çok sıkılmıştı. Çember kapıdan, bir çıkış yolu bulmak umuduyla geçtiğinde kendisini ıssızlığın ortasında bir ormanda bulmayı beklememişti. Üstelik arkadaşlarından ayrılması da cabasıydı. Geride kalan tek ailesi yanında olduğu için mutluydu ancak artık kendilerine bir yol çizmeleri gerektiğine inanıyordu.
"Yengem haklı ağabey," dedi Emirhan da oturduğu yerden kalkarak. Üzerindeki deri yeleğini düzeltip elini belindeki kılıcının kabzasına koydu. Aybike, ona bakmak için kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Emirhan'ın boyu ondan baya bir uzundu ancak eşi, Bumin aralarında en uzun boylu olandı.
Bumin, ikisinin kendisine bakan gözlerinden son sözü ona bıraktıklarını anlamıştı. Düşünceli bir şekilde elini sakallarında gezdirdi. Eline batan sakallara alışık değildi, garipsemişti. Kaşlarını çatıp düşündü, karısıyla hemfikirdi. Burada rahatça günlerini geçirmişlerdi çünkü su kaynağının ve geniş bir ormanın yanındaydılar. Bundan sonra da burada kalmaya devam edebilirlerdi elbette ancak belki de diğerlerini aramaları gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay ve Güneş
FantasíaAYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞI Krallığı adına seçim yapan bir baba. Çocuğunu kaybettiğinden habersiz bir kraliçe. Yalana bulanmış yüz yıllık kehanet ve kandırılan krallıklar. Yaklaşan savaş. İhanetin bıçağıyla gelen ikinci bir hayat ya da şans. Un...