Yekta, meşalelerle aydınlatılmış, eski taş duvarların oluşturduğu uzun kulenin merdivenlerini çıkıyordu. Pelerini her zamanki gibi üzerindeydi, şapkası da dalgalı, kısa, siyah, dağınık saçlarının üzerinde kapalıydı. Zaten genelde şapkası kapalı olurdu, yüzünü tam göremezdiniz, şimdi de sadece yüzünün yarısı, dudakları görünüyordu. Uzun boyu ve yapılı vücudunu pelerini bile gizleyemiyordu. Başı ağrıyordu. Bu yüzden kaşları çatıktı ve kahverengi gözleri yürüdüğü yola odaklanmıştı. Yorgundu. Ateş krallığındaki işler hiçbir zaman bitmiyordu. Üstelik daha yeni başka bir iş daha çıkmıştı.
Her yıl düzenlenen krallıklar turnuvası yapılmış ve bitmişti. Kendi krallığı kazanamamıştı. Prens Aker kaybetmişti. Bu kaybetme olayı Yekta'yı sinirlendirmişti. Ancak kralın daha çok sinirleneceğini biliyordu, hatta emindi. Ama beklediği olmamıştı. Biraz önce konuştuğu kral, öfkeli değildi. Yekta, kralın daha çok meraklı ve tedirgin olduğunu söyleyebilirdi. Nedeniyse Yekta'nın uzun zaman önce geçmişte bıraktığı bir anıydı. İstemsizce aklına akın eden anıları, gözlerini kapatarak engellemek istedi ancak çok geçti.
Önce hamile olan kraliçeyi muayene ettiği anlar geldi gözlerinin önüne, sonra iki bebeğin kalp atış seslerini duydu. O an elinde olmadan gülümsemişti. Ritmik çıkan seslerin rahatlatıcı olduğunu düşünmüştü. Ama sonra fark ettiği şeyle kaşları çatılmıştı. Duyduğu kalp seslerinin biri kız bebeğe biri erkek bebeğe aitti. Bu olamazdı, olmamalıydı. Üstelik yüz yıllık süre dolmak üzereyken, bebeklerin doğumu tam olarak o yüz yılın dolduğu zamana denk gelecekken bu durum, hiç olmamıştı şimdi.
Kraliçenin odasından ayrılıp kralın yanına gitmişti hızla. Her şeyi anlatmıştı. Bebeklerin sağlıklı olduğunu, ikiz olduklarını ve tahmini doğum tarihlerini... En sona kötü haberi saklamıştı. Bebeklerin cinsiyetinin farklı olduğunu söylediğinde, kral bu bir sorun mu dercesine bakmıştı Yekta'ya.
Normal bir zamanda elbette bir sorun değildi. Ancak her şey kehanetin yüz yıllık süresinin dolduğu zamanı gösterirken, evet, bu bir sorundu. Bu daha önce görülmemiş bir durumdu. Bunu krala açıkladığında ikisi de artık ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Yekta o an içinden, bunu düşünmek benim işim olmamalı diye geçirmişti. Ben bir büyücüyüm. Bunlarla uğraşmamalıyım.
Sessizce kralının düşünmesini, çözüm bulmasını beklemişti. Ve kralı çözümü bulmuştu da. Yekta o zaman, hizmet ettiği kralın nasıl biri olduğunu bir kez daha anlamıştı. Bazı insanların güce olan tutkusu Yekta'nın hiç anlayamadığı bir şeydi. Ne yazık ki kralı da o insanlardan biriydi. Kralın sesinde en ufak bir tereddüt olmadan kendisine verdiği emri duyduğunda, Yekta duymak istememiş, sağır olmayı dilemişti. Sanki ayağının altındaki yer sallanmıştı. Krallıklar kurulurken kendi halkının, büyücülerin yapmış olduğu Aduna anlaşması olmasa o zaman terk ederdi belki de ateş krallığını. Yüzüne hiç yansıtmasa da krala karşı çıkıp böyle bir çözüm olamaz diye bağırmak istemişti ama susmuştu. Bu anı hiç yaşamamış olmayı dilemişti. Bu an ve diğer olanları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay ve Güneş
FantasíaAYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞI Krallığı adına seçim yapan bir baba. Çocuğunu kaybettiğinden habersiz bir kraliçe. Yalana bulanmış yüz yıllık kehanet ve kandırılan krallıklar. Yaklaşan savaş. İhanetin bıçağıyla gelen ikinci bir hayat ya da şans. Un...