Batuhan, kehribar rengi gözlerini kısıp ufukta batmakta olan güneşe baktı. Büyüleyici bir manzara vardı tam önlerinde. Batuhan, Aker'in arkasından yavaşça atını sürüyordu. Öğlene doğru yola çıkmışlar, dörtnala atlarını sürmüşlerdi. Ateş krallığının başkenti Od'a yaklaştıklarında Aker, tüm yolu hızla gelen o değilmiş gibi atını yavaşlatmıştı. Batuhan da ona uymuş, yavaşça arkasından takip etmişti.
Akademiden ayrılmaları kolay olmamıştı. Aker, gece boyunca yurda gelmemiş, sabah olur olmaz da akademiden ayrılacağını söylemek için Batuhan'ın yanına gelmişti. Batuhan, uyku sersemi haliyle Aker'in söylediklerini algılayamamıştı. Tek anladığı Aker'in krallığa dönmek istemesiydi. Önce Aker'in yüzüne sakince bakmış, kalkıp elini yüzünü yıkadıktan sonra yeniden anlatmasını istemişti.
Batuhan yeniden Aker'in söylediklerini düşündü. Acil olarak babasıyla konuşması gerektiğini, krallığa döneceğini söylemişti. Batuhan nedenini sormuştu ama bir cevap alamamıştı. Yine de Aker'i takip etmiş, müdireye gidip akademiden ayrılmak için izin istemişti. Akademide prens olmak bir ayrıcalık sayılmıyordu, her öğrenci eşitti. Hafta sonu olmamasına rağmen akademiden çıkmak, bir mazeretiniz olmadığı sürece kabul edilmezdi. Bu yüzden Batuhan da müdireye krallıkla ilgili önemli bir mesele olduğunu söylemek zorunda kalmıştı.
Sonrası çok hızlı geçmişti. Aker, yol boyunca hiç konuşmamış, Batuhan da neler olduğunu sormamıştı. Batuhan, Aker'i kardeşi gibi seviyordu ama aralarındaki sınırı da çok iyi biliyordu. O sınırı ilk kez sekiz yaşında fark etmişti. Kral, fark etmesinde yardımcı olmuştu. Batuhan o günü hiç unutmuyordu. O günden sonra Aker'i ne kadar sevse de mesafesini hep korumuştu. Çünkü daha o yaşta bunu yapması gerektiği söylenmişti.
Batuhan sekiz yaşındayken kralla yaptığı konuşmayı unutamıyordu. Ne demişti kral, "Sen onu korumak için varsın sadece." Bu sözler hiç aklından çıkmamıştı. O günden sonra Aker onun için sıradan bir arkadaşı olmaktan çıkmış, yanında durması gereken bir prens olmuştu. Hayır, Aker'i sevmiyor değildi, onu kardeşi gibi seviyordu ama kralın sözlerinden anladığı kadarıyla onun Aker'i sevip sevmemesi önemli değildi.
Batuhan Aker'i ilk gördüğünde ona hemen ısınmıştı. Babası Ateş Krallığı ordusunun birinci komutanı olduğu için sık sık saraya gidip gelirdi. Annesi de komutan yardımcısıydı ancak babasıyla evlendikten sonra işi bırakıp sadece Batuhan'la ilgilenmek istemişti. Batuhan sekiz yıl boyunca annesiyle Kül şehrinde yaşamıştı. Bu sürede babası sık sık başkente gidip gelmiş, bazenleri aylarca eve gelmediği olmuştu. Hal böyleyken annesi bu duruma devam etmek istememiş, babasına başkente taşınabileceklerini söylemişti.
Başkentte komutanların kalması için inşaa edilmiş, saraya yakın evlerden birine yerleşmişlerdi. Batuhan ilk kez o kadar büyük evler görmüş, hayran kalmıştı. Kül şehri bir sahil kentiydi. Evlerinin mimarisi buradaki evlere göre daha sadeydi, basitti. Küçükken hayran kaldığı bu gösterişli evleri artık sevmiyordu Batuhan. Annesinin gidişinden sonra o gösterişli ev gözüne kocaman gelmeye başlamıştı. Büyüdükçe de sadeliği sever olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay ve Güneş
FantasíaAYDINLIK VE KARANLIĞIN SAVAŞI Krallığı adına seçim yapan bir baba. Çocuğunu kaybettiğinden habersiz bir kraliçe. Yalana bulanmış yüz yıllık kehanet ve kandırılan krallıklar. Yaklaşan savaş. İhanetin bıçağıyla gelen ikinci bir hayat ya da şans. Un...