36. BÖLÜM

259 62 70
                                    

Yorgundu, iki gündür uyumamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorgundu, iki gündür uyumamıştı. Fiziki değil de zihinsel bir yorgunluktu. Öğrendiği gerçekleri aklı almıyor, kalbi kaldıramıyordu. Babasının gözlerinde göremediği pişmanlık, Aker'in boğazını düğümlüyor, nefes aldırmıyordu. Duvara yasladığı sırtını dikleştirip kocaman odada, geniş ve rahat olduğu belli olan yatakta baygın olarak yatan annesine endişeyle baktı.

Bir kardeşi olduğunu, babasının onu öldürmüş olma ihtimalini öğrendiğinden beri saraya adımını atmamıştı, ta ki bu sabah elflerin krallığa geleceğinin haberini alıncaya kadar. Sıkıntılı bir nefes bırakıp annesinin yanına doğru ilerledi ve yatağın kenarına oturdu. Kraliçenin zayıf eline uzanıp tuttu. Şu anda küçük bir çocuk gibi ağlayarak onun yanına uzanmak, ona sımsıkı sarılmak istiyordu ancak sadece ellerini sıkıca tutunmakla yetindi. Aker, üzgündü ancak en çok annesi için üzülüyordu.

Kraliçe kaybettiği bir evladı olduğunu bile daha bu sabah öğrenmişti. Aker, annesinin hiç suçu olmasa bile kendisini suçladığını, onun Arsen'e olan bakışlarında görmüştü ve o an suçlu hissetmesi gereken kişi sen değilsin, babam diye bağırmak istemişti. Sonra babasının ifadesiz gözlerle Arsen'e baktığını gördüğünde Aker, babasını hiç tanımadığını, tanıyamadığını o an bir kez daha anlamıştı. Gözlerini annesinin elini tutan ellerinden çekip yatağın solunda kalan pencereye baktı. Yağmur yağıyordu, yağmur damlalarının camda iz bırakarak kaymasını ve kendilerine bir yol çizmelerini bir süre izledi. Kendisinin de tıpkı bir yağmur damlası gibi kendi yolunu bulması gerektiğinin farkındaydı.

Annesinin elini bırakıp ayağa kalktı. Şifacı, annesi için kalp krizi geçirdiğini söylemişti. Öğrendiklerinin şaşkınlığı bedenine ağır gelmiş olmalı demişti. Ona verdiği ilaçlar, bir süre daha uyumasını sağlayacaktı. Şifacı ses yapsa bile şu anda annesinin uyanmayacağını söylemişti. Yine de adımlarına dikkat ederek sessizce odadan çıktı. Kapının önünde nöbet tutan muhafızlara kısa bir bakış atıp sessiz koridorda merdivenlere doğru ilerledi.

Saraydan çıkıp bahçeye inen merdivenlerin başında durduğunda, geniş bahçenin ilerisinde, askeri alana yakın büyük ve yaşlı ağacın altındaki silueti gördü, kaşlarını çattı. Hava soğuktu, üstelik yağmur hızlanmıştı. Arsen'e bakan gözlerinde endişe vardı, bir an için onun yağmurda ıslanmasından ve hasta olmasından korktu. Kardeşim, ikizim diye düşündü, hüzünle gülümsedi.

Babasıyla yaptıkları konuşmadan sonra Aker ne yapacağını ne düşüneceğini şaşırmıştı. O gece, askeri antrenman alanından çıkmamış, sabaha kadar kılıcını savurmuş, kırılmadık tahta manken bırakmamıştı. En sonunda kılıcını kaldıracak dermanı kalmadığında Batuhan onu askerlerin kaldığı yurtlarda bulunan odasına götürmüştü. Batuhan'a yalnız kalmak istediğini söyleyip onu bir nevi yanından kovduğunda kendini küçük, tek kişilik yatağa bırakmış, gözlerini kapatıp uyumak istemişti. Ancak uyuyamamıştı, zihnindeki sesler o kadar yüksekti ki elleriyle kulaklarını kapatıp çığlık atmak istemişti.

Ay ve GüneşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin