1.Bölüm "Işık"

18.8K 761 165
                                    

Ben Luciana. Samniatis Krallığının Prensesi ve Kral Hans'ın biricik kızı. 17 yılımı geçirdiğim bu sarayda bu sabahta aynı sıradanlığıyla başladı. Uyandım, yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim ve kahvaltı etmek üzere aşağı indim. Babam çoktan uyanmış, çayını yudumluyordu. Beni görünce fincanını bıraktı ve şefkatle gülümseyerek yanıma geldi. "Günaydın Prensesim" diyerek alnıma bir öpücük kondurdu. Ben alıştığım bu seneryoya gülümsemekle yetindim ve masaya oturdum. Uzun süren sessizliği babam bozdu. "Tatlım bugün hava çok güzel, istersen bahçede vakit geçir." diyerek hala bitiremediği çayını yudumlamaya devam etti. Onun bu teklifi canımı sıkmıştı. "Zaten yapabileceğim başka birşey yok." dedim sesimi biraz yükselterek ve masadan kalktım. "Size afiyet olsun babacığım." Sitem barındıran bu cümleyi söyledikten sonra hızla mutsuz olmak üzere odama çıktım. Evim dediğim bu sarayda 17 yıllık bir mahkumum aslında. Babam dışarısının güvenli olmadığını söyler hep. Sarayın bahçesinden dışarı çıkmama hiçbir şekilde izin vermez. Beni koruduğu şey her neyse Elena bile bildiği halde bana anlatmıyor. Elena benim tek arkadaşım. Sarayın hizmetlilerinden bayan Maria'nın kızı. Hiç bilmediğim, belkide hiç öğrenemeyeceğim bir tehlike yüzünden saraya kapatılmış durumdayım. Bazen aklımı kaçıracak gibi oluyorum ama sonra mecburen geçiyor.

Fiyaskoyla sonlanan kahvaltı canımı sıktığı için bugün kendimi odama kapattım. Biraz oturup mutsuz olduktan sonra masamdaki kitaplara ilişti gözüm. 1-2 saatte onları kurcaladıktan sonra aynamın karşısına geçip oturdum ve saçlarımı taramaya başladım. Bu çok hoşuma gidiyordu. Bir yandanda kendimi inceliyordum. Saçlarım, kendimde en sevdiğim özellikti belkide. Çok uzun değildi ama can alıcı bir rengi ve ipeksi bir görünümü vardı. Yüzüm ise solgundu, renksizdi. Bu beni makyaj yapmaya mecbur bırakıyordu. Bir prenses olarak ölü gibi görünmek istemem. Gözlerim derin bir yeşildi. Yeşil olmasına karşın asla sıcak ve canlı değildi. Daha çok gizemliydi. Aynaya bakınca gözüme birde köprücük kemiklerim çarpıyordu. Kıyafetim onları açıkta bırakıyordu. Sağ köprücük kemiğimin üzerinde yuvarlak, uçları tırtıklı bir doğum lekesi vardı. Bu lekeyi seviyordum ama saçlarımla örtmeye çalışıyordum nedense. Çok güzel değildim ama asil bir duruşum vardı, bunu inkar edemezdim. Ciddi bakışlarım, kibar hareketlerim ve olgun tavrımla ben tam bir prensesim. Bunu biliyorum ama bu mutlu olmak için yeterli mi?

Ben düşüncelere dalmışken kapı çalındı ve içeri hizmetlimiz bayan Maria girdi. "Kral akşam için hazırlanmanızı emretti, bir misafiri olacakmış. Bunu duyunca sevinçten dans etmemek için kendimi zor tuttum. Misafiri tanımıyordum ama sıradan bir akşam olmayacağı için fazlasıyla mutluydum.

Çok sevdiğim yeşil ve ultra kabarık elbisemi giydikten sonra kırmızı rujumu sürmeyi ihmal etmedim. Tam o sırada camdan içeri sızan yoğun ışık hüzmesi dikkatimi çekti. Pencereyi açtığımda gördüğüm şeye inanamadım.

Yazar Notu:

Arkadaşlar merhaba. Bir hikayeye başladım ve çok mutluyum. Konusuna karar verirken çok düşündüm ve sonunda bu konunun ilgi çekebileceğini düşündüm. Umarım başarmışımdır. Okursanız yorum yapmayı ihmal etmeyin. Hatalarımı öğrenmek isterim. Kendinize iyi bakın.

HERMOSA Prensesin BüyüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin