Multimedya " Kral Hans, Prenses Luciana, Prens Antonio ve Samniatis Krallığı"
Bahçe kapısının ardında yoğun bir ışık topluluğu. Pembe ve mor renkleri birleşip patlamış gibi acayip bir görüntü. Bu güzel, bir o kadarda tuhaf renk festivali 1-2 saniye sürdü maalesef. Bende şaşkın bakışlarımı normale döndürdüm, kendime geldim ve aşağı indim. Sanırım bana ters ters bakan genç adam beklediğimiz misafir olmalıydı. Sert bakışlarını üzerimde gezdirmeyi bitirdikten sonra selam verdi. Önümde kibarca eğildi ve "Büyük onur duydum Prenses Luciana" dedi buz gibi sesiyle. "O onur bana ait...." dedim ve takıldım. Babam kulağıma "Prens Antonio" diye fısıldadı. Bende tekrar ettim. "O onur bana ait Prens Antonio" Babam aramızdaki olumsuz elektriği almış olacak "İsterseniz sofraya geçelim" diyerek eliyle masayı gösterdi. Antonio'nun soğuk bakışları muzur gülüşlere dönüşmüştü. Hafifçe sırıtarak "Önden buyrun prenses" diyerek bana yol açtı. Şaşkınca önünden masaya doğru ilerledim. Prens Antonio cidden tuhaf biriydi. 20'lerinde gösteriyordu.
Yemek boyunca tedirgin bakışlarla etrafı izledi. Bir ara gözlerini bana dikmiş ayırmadan baktığını gördüm. Gerdanıma mı bakıyordu o? Bu defa yüzüme oldukça sinirli bir ifade yerleştirdim ve ona baktım. Fark etmiş olacak ki açıklama gereği duydu.
"Iıııı bende kolyenize bakıyordum. Ççok güzel."
Sahiden kolyememe mi bakıyordu? Ama güzeldi gerçekten. Kıyafetime uygun olsun diye takmıştım. Altın zincirinin ucunda irice bir zümrüt, zümrütün kenarlarında ise küçük küçük yakutlar vardı.
İçerideki gergin hava beni bunaltmıştı. Saçlarımı geriye atınca prensin gülümsediğini gördüm ve tuhaf biri olduğundan emin oldum. Benimle bir derdi olabilir miydi? Babamla gayet samimi konuşurken bana gelince bir tripler, soğuk bakışlar. Uff tamam, vazgeçtim. Anlamaya çalışmayacağım, daha fazla kurcalamayacağım bu gizemli prensi.
Sessiz geçen yemek davetinden sonra babam prensle çalışma odasına ilerlerken bende kendi odama çıktım. İyi bir uykuya ihtiyacım vardı.
Ertesi gün sağ tarafımdaki pencereden içeriye sızan güneş ışığıyla gözümü açtım. Güneş ışığı odayı o kadar güzel aydınlatıyordu ki daha fazla yatasım gelmedi. Terliklerimi giydim ve odamın balkonuna çıktım. Güneş yeni doğmuş olmalı, hava hâla serin.
Balkondan çıkıp hızla üzerimi değiştirdim ve aşağı indim. Amacım dışarıda ki nöbetçilere dünkü ışık olayını sormaktı. Ama babam beni durdurdu ve benimle konuşmak istediğini söyledi. Salona doğru ilerledik. Babam söze başladı "Kızım, 18. yaş günün yaklaşıyor. Biliyorum bu zamana kadar doğum günlerin güzel geçmemiş olabilir" Babam haklıydı. Doğum günlerim tam bir felaketti her sene. 17. yaş günümde başka krallıklardan bana gelen hediyeleri açamamıştım bile. Çünkü babam güvenliğim için hepsini kendi açmış, içindekileri kurcalayıp bana öyle teslim etmişti. Paketi yırtılmış, her tarafı kurcalanmış hediyeleri kullanmak ne kadar güzel olursa artık. Neyse babamın konuşmasına geri dönelim.
"Ama ben bu sefer öyle olsun istemiyorum ve bunun için 18. yaş günün şerefine burda, sarayda bir balo veriyorum." Bunu duyunca ağzım kulaklarıma varana kadar güldüm, babamın boynuna atladım ve yanağına gerçekten büyük bir öpücük kondurdum. Çok mutluydum ve bu mutluluğumu biriyle paylaşmaya kararlıydım. Kocaman adımlar atarak aşağıya, işçilerin kaldığı kata indim ve Elena'nın kapısını çaldım. Yeni uyanmış olacak, gözleri balon gibi şiş.
"Elena,hadi odama çıkıyoruz anlatacaklarım var." dedim hararetle. Kızı zorla uykulu uykulu odama çıkardım. Beraber kahvaltı ettik. Ardından balo müjdesini onunlada paylaştım. Sevgili arkadaşımda bunun üzerine "Senin için çok sevindim, keşke yanında olabilseydim" dedi ve bakışlarını aşağı çekti.
-Saçmalama tabii ki yanımda olacaksın.
-O kadar kraliyet mensubu arasında benim gibi işçi sınıfından, alt tabaka birinin ne işi olur.
-Tabaka mabaka böyle bir şey yok tamam mı, herkes insan. Eğer illa ki ayrım yapılacaksa iyi insanlar ve kötü insanlar olarak yapılmalı. Hem ben o gün yanımda kraliyet mensuplarını değil seni görmek istiyorum. Elbise işinide hallederiz. Dur bakayım, benim bedenim olur bence sana.....
Uzun süre kız kıza lakırdı ettikten sonra Elena'yı uğurladım. Gözüm komodinimin üzerindeki küreye gitti. 17. yaş günümde tanımadığım bir krallık tarafından gönderilen küre şu an anlamsızca titriyordu. Deprem oluyor sandım ve avizeme baktım. Ama hayır kıpırdamıyordu. Tekrar küreye baktığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Neler oluyordu?
Yazar Notu:
Merhaba arkadaşlar. İkinci bölümle sizlerleyim. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Aklınıza takılan birşey varsa, veya bir öneri herhangi birşey, lütfen söyleyin. Yorumlara ihtiyacım var. Bu hikaye benim için çok önemli. Bir daha ki bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HERMOSA Prensesin Büyüsü
Fantasy"Ben Luciana. Kısa süre öncesine kadar Samniatis Krallığının saraya hapsolmuş prensesiydim. Taa ki 18. yaş günümde bir büyücü olduğumu öğrenene kadar." Bu zamana kadar sıradan bir prenses olarak yaşayan Luciana, 18. yaş günü şerefine verilen baloda...