4.Bölüm "Gizli Bahçe"

7.3K 450 23
                                    

Şu an itibariyle tırnaklarımı dibine kadar yemiş durumdayım. Gizemli prensin altından neler çıkacak çok merak ediyorum doğrusu. Bu konuyu onunla konuşmam şart. Nöbetçilerin bir şey söyleyeceği yok. Onlarıda korkutmuş gıcık insan. Ama ben Antonio'yu nerede görebilirim ki? Tabi ya, balo. Balo'ya oda katılacak. O zamana kadar sabredeceğim artık. Bütün sinirlerimi alt üst ettin Antonio.Onun yüzünden benim için tam bir müjde olan şu "dışarı çıkma olayı" na sevinemedim bile ki şu an hazırlanmam gerekiyor. Tamam. Aklımdaki tüm kötü düşünceleri silip bu güne odaklanacağım. Şimdi hazırlanıp babamın yanına ineceğim.

"Ahh hayatım bende seni bekliyordum" dedi babam. Benden bile mutlu görünüyordu. Ağzı kulaklarına varmış, bembeyaz dişleriyle gülümsüyordu bana. Bense hafif tebessüm ederek "Hazırım çıkabiliriz" dedim. "Çıkabiliriz" bunu dediğime ben bile inanamıyordum. Çok mutlu olmam gerekirken değildim. Neden? Korkuyordum belkide. Neyden? İşte bunu bilmiyorum.

Ben babamın kolunda bahçeye çıktık. Nöbetçiler ilk kez bana kapıyı ardına kadar açtı. Çıkarken konuşkan nöbetçi gülümsedi bana ve kapıdan çıktık. Dışarıda bizi bekleyen büyük bir fayton vardı. Babam bana kapıyı açtı ardından bindik beraber. Ben gözlerimi camdan alamıyordum. Babamın beni şehirin merkezine, kalabalık bir yere götüreceğini düşünmüştüm ama hayır. Geçtiğimiz yollar bol ağaçlı ve çok tenhaydı. Uzun bir yolculuğun ardından fayton yavaşladı ve durdu. Heycanlı ama yavaş bir şekilde kapıyı açtım.

Burası çok şirin bir yerdi. Küçük baraka benzeri bir yer, kocaman bir bahçe. Bahçede ise bir salıncak. Küçük çocuklar gibi koşuşturmaya başladım bahçede. Koştum, koştum, koştum. Sonra yorulmuş olacağım ki kendimi çimenlere bıraktım. Havayı içime çektim ve bulutları seyretmeye başladım. Babam yavaşça yanıma geldi. Yüzü hâlâ sabahki gibi gülüyordu. Ardından yanıma oturdu, derin bir iç çekti. Konuşacağını anladığım zaman bende oturma pozisyonuna geçtim ve dinlemeye başladım.

"Luciana, buraya hep annenle gelirdik. Şu gördüğün yerde kalırdık." derken baraka biçimli evi gösterdi. "O burayı çok severdi. Burada özgür hissettiğini söylerdi. Annenin kaldığı yerleri gör istedim ve seni buraya getirdim." Babam artık mutlu görünmuyordu. Haklıydı. Çünkü bende göz yaşlarıma mani olamıyordum. İçim burkulmuştu. Islak kirpiklerimle babama baktım ve ayağa kalktım. Babamıda elinden tutup kaldırdım. Eve doğru ilerlemeye başladık. Kapısını yavaşça araladım ve bir adım attım.

Karşımda dört oda vardı. Birisinin kapısı kapalıydı. Biri banyo, biri mutfak ve biri salondu sanırım. Elim hemen kapalı kapıya gitti. Babam elimi tutup "Burası annen ve benim odamdı." dedi ve kapıyı açtı. Girmeme izin verdikten sonra kendisi çıktı. Odada gezinmeye başladım. Bir kitaplık, kitaplığın yanında büyük bir yatak vardı. Annemin olduğunu tahmin ettiğim yastığa başımı yasladım ve yastığın kokusunu içime çektim. Bu koku...

Tanıyorum bu kokuyu çok eskilerden. Bazen rüyalarımda duyduğum koku. Ağlayarak uyandığım gecelerde yanımda aradığım koku. Demek annemin kokusuymuş. Demek onun için bu kadar eşsizmiş. Sağ tarafıma döndüm ve gözümdeki bir damla yaşın yanaklarımdan süzülerek yastığa düşmesine izin verdim. Daha sonra kalkıp yatağın yanındaki ahşap komodini incelemeye başladım. İçinde beyaz bir gül goncası olan cam bir kutu vardı. Çiçek taptazeydi cam sayesinde. Tekrar yatağa uzandım sırt üstü. Bu defa babam odaya girdi ve yanıma uzandı. Ona ne zaman annemi hatırlasam söylediğim iki şeyden birini söyledim. "Baba, ben anneme benziyor muyum?" Babam ise her zamanki gibi bıkmadan usanmadan cevapladı sorumu "Hemde çok" Ağladığımı görünce "Yeter bu kadar hüzün"dedi. Elimden tuttu ve bahçeye çıktık. Salıncağa oturdum. Babam beni büyük ağaçların dallarına ulaşabileceğim kadar yükseğe çıkardı. Bir ileri bir geri giderken çığlık attım "Özgürlüüüük".

Uzun bir sallanmanın ardından durduk ve babam yine konuşacak gibi bana baktı. "Bu gün annenin doğum günü. O burayı çok severdi. Burası onun için çok önemliydi. Biz evlilik yeminlerimizi burada ettik, sen bu evde doğdun ve bu yüzden seni buraya getirmek istedim." Babamın ağzından dökülen sözcükler gözlerimi yine yaşartmıştı. "Keşke" dedim. "Keşke ona bir hediyeyle gelseydik. Babam arkada sakladığı elini uzattı ve elindeki beyaz gülü bana verdi. "Ama bu gül solacak zamanla, kokusunu kaybedecek." Babam, gülü cam ve hava almayan bir kutunun içine dikkatkice yerleştirdikten sonra bana uzattı. Koşup annemin odasında yatağın üzerine bıraktım. Sonra geri döndüm ve babamla bizi bekleyen faytona ilerledik. Yol boyunca düşündüğüm tek şey annem ve gizli bahçe oldu...

Yazar Notu:

Size biraz hüzünlü bir bölümle geldim. Yazarken ben bile ağlayacaktım bazı yerlerde. Bir çok şeyin açığa çıkacağı baloya bir bölüm kaldı. Sürprizlere hazırlıklı olun ve kendinize çok iyi bakın...

HERMOSA Prensesin BüyüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin