Luciana
"Kral Dave mi? Bu bizim Dave olamaz herhalde" diye düşündüm. İçeri heybetli bir giriş yapan adam kesinlikle bizim Dave idi. İnsanlarla selamlaşmasının sonu gelene kadar bir köşede sessizce bekledim. Ardından karşısına çıktım. En az benim kadar şaşırmıştı. Hiç konuşmadan daha sessiz bir köşeye geçtik.
"Luciana, dönmüşsün!"
"Sende öyle." dedim ve sarıldım.
"Bana şu krallık işinin gerçek olduğunu söylemeyeceksin değil mi?"
"İnan bana bu çok karmaşık bir hikâye Luciana."
"Dinlemek için sabırsızlanıyorum."
Lafımı bitirince telaşla yanımıza gelen babamdı. Onu gören Dave, dizlerinin üstüne çöktü ve "Sizi tekrar görmek çok güzel Kral Hans." dedi.
"Ben sizi yalnız bırakayım." diyerek yanlarından ayrıldım. Her ne kadar benim haberim olmasada Dave babamın himayesinde büyümüştü. Eminim konuşmak istedikleri şeyler vardır.
Balonun sonuna geldiğimizde babamlar hâlâ ortada yoktu. Kapıdan çıkmakta olan Dave'i görünce yanına koştum.
"Nereye gidiyorsun, bana veda etmeyecek misin?"
"Sana veda etmeyeceğim, çünkü en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz Luciana."
"Bu akşam sarayda seni misafir etsek olmaz mı?"
"Bu akşam olmaz. Ama başka bir gün sizi ziyarete gelceğim. Söz veriyorum." deyip gitti. Bende babamın yanına gittim. Salonun çoğu boşalmıştı. Bizde çıkmak üzere
ilerledik. Bay George, çıkarken bizi yakalayıp "Kendinize çok iyi bakın, gelmenize çok memnun oldum." gibi bir çok söze mahkum etti.At arabasında ilerlerken babama Dave ile konuştuklarını sordum.
"Luciana bu fazlasıyla uzun bir hikâye."
"Sen anlatmanın daha kısa bir yolunu bulursun."
"Belki bunu Dave'den dinlemek istersin. Biraz sabırlı ol.
Saraya geldiğimizde saat epey geç olmuştu. Merdivenlerden çıkarken Elena ile karşılaştım. Hızla önümde eğildi ve koşarak uzaklaştı. Sorun neydi? O benim önümde hiç eğilmezdi. Evet bu yanlış bir şeydi. Yalnızca ona tanıdığım bir haktı ve o şimdi böyle yapıyordu.
Yatağıma uzandığımda aklımdan bütün akşam geçiyordu. En çokta Dave. Onunla aramda özel bir bağ olduğunu hissediyordum. Güçlü ve görünmez bir bağ. Hiç hatırlayamadığım annem onu himayesi altına almıştı. Ona annelik yapmıştı. Dave annemi hatırlıyordu. Yüzünü, saçlarını ve sesini.. Onu kıskanıyordum. Evet onu kıskanıyordum. Ben kendi annemi hatırlamazken o benim annemin anneliğini hatırlıyordu. Onunla bağlarımı koparmayacaktım.
2 Gün Sonra
Sağ gözümün üzerine vuran güneş ışığıyla göz kapaklarımı araladım. Yavaşça doğruldum ve balkona çıktım. Her sabah yaptığım gibi. Sonra yüzümü ve ellerimi temizleyip kendime bir elbise seçtim, sarı bir elbise. Uzun uzun saçlarımı tarayıp sarı tacımı başımın üzerine yerleştirdim. Saçımın buklelerini önüme getirdim. Daha sonra beyaz bir kolye taktım boynuma ve kapıdan çıktım. Yemek masasına inen merdivenlerden indim. Masa boştu.
"Efendim hemen kahvaltınızı hazırlatayım. Öncesinde bir şeyler içmek ister misiniz?"
"Babam nerde?"
"Henüz odasından çıkmadılar. Saat epey erken."
"Bir fincan kahve içebilirim. Babam uyandığında masa hazır olsun. Bu arada, Elena'yı çağırır mısınız, bahçede olacağım." deyip dışarı çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HERMOSA Prensesin Büyüsü
Fantasy"Ben Luciana. Kısa süre öncesine kadar Samniatis Krallığının saraya hapsolmuş prensesiydim. Taa ki 18. yaş günümde bir büyücü olduğumu öğrenene kadar." Bu zamana kadar sıradan bir prenses olarak yaşayan Luciana, 18. yaş günü şerefine verilen baloda...